30 Ağustos 2009 Pazar

İspanya Gezi Notları # Part 2

Valencia'da İlk Gün------> 18 Ağustos 2009
Valencia' da ilk gün. Barcelona'nın şoku hala üzerimizde. Ama kaldığımız hostelin odasına girer girmez hepimiz çölde vaha bulmuş bedeviler gibi sevindik.Yataklar pırıl pırıl, tuvalet banyo odanın içinde misler gibi de kokuyorlar. Hemen birer duş alıp biraz uyuklamaya başladık. Biraz dedimse bi kaç saat sürdü bu uyuklama. Malum önceki geceden baya yorgunuz. Özellikle de
ben. Odaya girene kadar uyumadım ya ondan. Neyse 6 kişilik oda ve sadece biz üçümüz. Valencia macerası kötü başladı ama iyi olacağının sinyalleri de hafiften gösteriyo kendini. Uykudan sonra ne yapacağımız konusunda ufak bir muhabbet yaptık. Haliyle bizim sanatsever arkadaş yine sattı bizi. Sattı diyorum çünki bu gibi yolculuklarda topluca hareket edilmesi en güzeli. Ama biz yavaştan arkadaşın rolüne alışmaya başladık. Malum sanat için atıyo kalbi ya illa gidip görücek o binaları. Ulan tamam önemlidir bulunduğun yerin sanatsal eserlerini bilmek görmekte bu kadarı da fazla. Ama elden bişi gelmiyo.Ortam zaten gergin hafiften daha da germeye gerek yok. En iyisi 2-1 takılmak. Ben ile heryerde uyuyan arkadaş müthiş ikiliyi oluşturuyoruz. Çıkıyoruz yola.
Valencia'da Alameda metro durağına kadar yürüyerek gidiyoruz. Ordan da metroyla sahilin olduğu son durağa varıyoruz. Durağın adı şimdi aklımda değil. Ayrıca yazıya Türkiye'ye döndüğümüzün bi hafta sonrasında devam edince unutkanlıkta başlıyor haliyle. İdare ediceniz artık. Neyse geldik son durağa.
Bu arada Valencia'da F1 ile ilgili bir organizasyon var. Her yerde bunla ilgili hazırlıklar başlamış. F1 seven bir tip olmadığımdan pek ilgimi çekmiyor açıkçası. Spor olarak göremiyorum şu araba sürmeyi. Hani Nascar deseniz bi nebze katlanabilirimde F1 de nedir allahaşkına. Aksiyon yok heyecan yok. Araçlar aynı yolda bilmem kaç tur atıp duruyor. Oturup izliyo millette. Ama seveni var bize söz düşmez.
Sahile inince arkadaşla şöyle bi kendimize geldik. Gerçi arkadaş denize gireriz diye heveslenip ona göre giyinip gelmişte benim durumdan haberim yok. Ayağımda spor ayakkabı felan giremem diye tutturdum. Arkadaşın hevesi kırıldı tabi. Durumu kurtarmaya çalıştık ama olmadı. Bi ertesi güne sözleştik bizde. Baktık sahilde takılmanın bi anlamı yok ne yapalım diye düşünürken bizim uykucu arkadaş bilim, sanat müzelerine gidelim dedi. Müze dedi isem yanlış anlaşılma olmasın. Kesinlikle tarihi bi ıvırzıvır değil. İnanılmaz modern ve etkileyici yapılar.
Arkadaşın hevesi kırılmışken gidelim dedik ki en iyisin yaptık açıkçası. Gerçi bende Valencia FC nin stadın Messtella stadını görme hevesi vardı ama o gün olmadı onu da ertesi günün programına ekledik. İndiğimiz durağa gittik baktık otobüsle daha kolay biraz yürüyelimde otobüsle gidelim dedik. Dedik demesine de onu da yapmadık. Daha sahilden müzelere kadar yürüdük. Ortalama bi bi iki saatimiz yolda gitti. Bu arada sahilde indiğimiz duraktan bir
er metro bileti aldık. Metro biletini aldık ama normalde o durakta turnike yok. Nasıl kullanılır diye meraktayız ama işi sağlama alalım derdindeyiz. İlerleyen saatlerde gördük ki biletler elimizde patlamış.Onu da anlatıcam ama önce müzeler.

Müzeler tamami ile modern yapılar. Etrafında havuzlar var. Bi de botanik bir yol. Her türlü ağaç ve bitki mevcut.

Bi nevi oksijen bölgesi. İnsanın içi ferahlıyor valla. Müzelere geldik tonla resim çektik.

Oturduk diğer ziyaretçiler gibi ayaklarımızı havuza soktuk. Rahatladık valla. Sonra bi tanesinin içine girdik. Harika ya. Nasıl anlatılır bilmiyorum açıkçası. Gidince görmekte fayda var. Ama erken gitmekte önemli. Mesela biz o kadar yürümeden dolayı biraz geç gittik. Haliyle de müzenin içine girsekte ana sergi alanına girmeye vakit bulamadık. Müzelerin fiyatları 15 € dan başlıyor. Ama kombine olarak alma şansınız da var. Daha ucuza getirebilirsiniz. Ama bi günde hepsini gezebilirmisiniz orasını bilemicem. Deneyin bi şansınızı. Zaman ilerledikçe müzeye girip girmeme konusunda girmemenin daha hayırlı olacağını düşündük. Malum daha geri dönüş var.
Çıkışta botanik yolda biraz soluklandık, yavaştan da gerisin geriye yürümeye başladık. Dönüşte hala cebimizde metro biletleri varya ona güvendik. İlk metro istasyonuna gelince ne görelim. Bizim biletleri turnike kabul etmiyor. Gittik gişede ki ablaya sordur. Bişiler dedi ama yine İspanyolca. Hala taviz yok anlicanız. Ulan biz o geveledikçe fikir yürüttük sonunda saati geçti sandık. Ulan metro biletinin saatimi olurmuş derken yine iki bilet parası bayıldık. Meğersem olay farklıymış. Sahildeki son durakta turnike olmadığından biletleri alıp metroya binip iniceğiniz durakta çıkışta turnikeden geçiriyomuşsunuz. Tabi bizim bundan haberimiz yok. Yanımdaki elemanda sinirle atmış bileti cebinden. İniceğimiz durağa geldik. İki kat çıkıp çıkışa geldik karşımızda turnike. Heralde yanlış merdivenden gelip yine durağa indik. Başka merdivenlerden yine iki kat çıktık. Yine aynı yere çıktık. Başladık haliyle avrupaya onun toprağına da insanınada sövmeye. Zaten Barcelona da dolmuşuz patlicak yer arıyoruz. Ne yapıcaz diye etrafa bakarken bel çantamdan bileti buldum. Şans bi de karamsar adamım ya ne olur ne olmaz diye tutuyorum herşeyi. Neyse soktuk bileti makineye turnike kapısı açıldı ikimiz aynı anda geçtik. Ordaki turnikeler burdakilere benzemiyo. Camdan kapısı var. Hani üstünden atlayalım desek kesin bi yerimize cam girer. Çıktık ya metrodan yine de sövmeye devam ediyoruz. Yürüyerek hostele geldik. Arkadaşın ısararıyla bi durak felan önce inmiştik. Mecburen hostele baya bi yürümek zorunda kaldık. Bu arada bizim sanatsever arkadaşla buluştuk. Gittik alışveriş yapıp hazırından pizza felan aldık. Hostellerde mikrodalga fırın olduğundan rahatlıkla hazır şeyleri ısıtıp tüketebiliyorsunuz. Bu da baya bi hesaplı oluyo. Zaten elin memleketinde bizim için yenecek yemekte yok. Onlarda akdenizli ama yemekleri berbat. Hostele döndük işte. Yemeği yedik biraz dinlendik herzamanki gibi. Akşam oldu çıktık meydana. Herkes toplanmış meydanda.Meydanın
etrafında ki lokantalar her tarafa masa sandalye atmış. Yemekten sonra hemen yanımızda olan meydanın merdivenlerine çömeldik. Şimdi bu kadar bira seven adam nasıl olurda bira almadan oraya çömelir diye sorarsanız açıklaması basit. Meydan yavaş yavaş zaten turistlerle doluyor. Herkes merdivenlere oturmuş muhabbet ediyor. Meydanın ortasında da çok enterasan malzemelerle gençler eğleniyor. Enterasan malzemeden kastım mesela patenleri düşünün. Bu tekerlekli patenler nasıldır. Ayakkabı gibidir, giyersin sonra başlarsın kaymaya. Burda ise bi genç iki küçük teker üzerinde olan bi tahta parçasının üzerine koymuş ayağına kaymaya çalışıyor. Burda garip olan iki ayakta birbirinden bağımsız. Yani bi kaykay gibi değil. Her ayağın altında çift tekerli minik bi şey var. Böyle olunca da dengede durması zor oluyor. Ama çocuk hırslı. Az biraz da göbeği mevcut. Ama olsun. Sevimli çocuktu. Etrafta denemek isteyen herkese hem oyuncaklarını verdi hemde yardım etti. Sevdiğim çocuğuanlicanız. İçki kısmına gelince o kısım çok bomba. Şimdi meydan koca bir daire ya. İlk baştan sırayla elinde poşet veya sırtında çantayla adamlar geziyor. Bişiler söylüyor ama anlamıyosunda niyet belli bişi satmaya çalışıyor. Tahmin edeceğiniz gibi bira. Barselona dakine benzer bi şekilde ama çantada taşıyo bunlar biraları. Hepsi değişik markayla çalışıyo. Bu yüzden içeceğiniz birayı bilmenizde yarar var. Yoksa o iğrenç SanMiguel birası alırsınız, aldığınız gibi de çöpe atar gidersiniz. Biz yaptık ordan biliyorum. Bi de adamlardan ucuz diye almayın. Bunlar biraları nasıl soğutuyolarsa resmen buz içiyosunuz. Bi de kokuyo bira. Ya saklandıkları yerden ya da taşındıkları çantanın kokusunu alıyorlar ama iğrenç oluyo. Meydanda ki kitle süper ama. Hepsi genç hepsi rahat. Eline bi gitar alan zaten bütün ilgiyi topluyor. Hani zamanında nasıl ingilizce öğrenmedik diye kafamıza vuruyoruz ya buna bi de ah bi akdeniz akşamlarını çalabilseydim ne güzel olurdu pişmanlığı eklendi. Birimiz becerebilsek kesin geziyi artık 3 kişi değil en az 4 olmak kaydıyla 6 kişi olarak devam ettirebilmemiz içten değildi. Ama tecrübe işte öğreniyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder