23 Ağustos 2014 Cumartesi

Antalya - Kaş Arası Gezi Notları

1. Gün Göynük Kanyonu 
(18 Ağustos 2014)

Göynük Kanyonu ilk defa gideceğim ve hemen hemen Antalya’da tanıdığım arkadaşlarımın hiç birinden duymadığım bir yerdi. İnternette yaptığım araştırmalar sonucu çok fazla bilinirliği olmadığı fakat bunun aksine muhakkak ziyaret edilmesi gereken bir nokta olduğuydu.

Arkadaşlarımla Konyaaltı-Hurma mevkiinden kiralamış olduğumuz araçla Kemer yoluna doğru yola çıktık. Ortalama bir 20-25 dakikalık yoldan sonra  Göynük Kanyonu (Olimpos Milli Parkı sınırları içerisinde) sapağına ulaştık. Kemer yoluna giderken sağ tarafta kalan Göynük Yaylası yolundan 1-1,5 km.lik mesafeden sonra parkın girişine vardık. Parka giriş kişi başı 5 TL (2014 yılı Ağustos ayı). Girdikten sonra yol Likya Yolu ve Göynük Yaylası olarak ikiye ayrılıyor.


Göynük Yaylası tarafından yürümeye devam ettiğinizde karşınıza sanırım yöredekiler veya işletmelerce su yolunun önü tutularak oluşturulmuş üç “yarı“ doğal havuz geliyor.



Havuzların etrafında restaurant, otel vb. yapılar mevcut. Yemek yemek isterseniz bunu hemen suyun üstüne kurulmuş güzel bölümlere oturarak yapabilirsiniz.



Bu yapıların güzel yanı doğaya uyumlu olmaları için ahşaptan yapılmaları ve insanın gözüne sokulmamaları. En azından beni çok fazla rahatsız etmedi.

Bu alan kanyona 2.5 km mesafe uzaklıkta ve siz bu yolu yürüyerek veya kanyonda kiralayacağınız ekipmanlar için hemen girişteki ofise ödeme yapmak suretiyle firmanın aracıyla alabilirsiniz.

Biz ulaşımı önce güzel doğal doku eşliğinde yürüyerek yapmayı planlasak da hem zaman sıkıntısı hem de havanın çok sıcak olmasından firmanın aracı ile gerçekleştirdik.

Kanyonda tur atarken size temin edilen kask, giysi ve can yeleği için kişi başı 25 TL gibi bir ücret ödemeniz gerekiyor. 

GoPro kullanmak isteyenler için özel bir kaskta mevcut. Eğer siz de bizim gibi GoPro kafa aparatını arabada unutursanız buradan kiralayabilirsiniz. Fakat bu kasktan bir tane olduğunu ve bizim gibi bir başkasının da GoPro’su ile gelebileceğini hesaba katıp hızlı davranmanızı öneririz. Çünkü biz geç kalıp tek kaskı aynı anda girdiğimiz bir aileye kaptırdık. Gerisi artık elde taşıdığımız GoPro çekimlerine kaldı. Ayrıca özel eşyalarınız için kilitli dolapların olduğunu ve güvenilir bir şekilde eşyalarınızı buraya bırakabileceğinizi belirtmekte fayda var. Kanyona giderken yanınızda havlu götürmenizi öneririm.



Tüm malzemeleri giyindikten sonra iş buz gibi suya kendinizi koşar adım atmanız. Kanyonun girişindeki su derin olduğundan sıcaklık farkları çok fazla değişiyor. Bu Antalya gibi sıcak bir memleket için açıkçası bulunmaz nimet. Ama ilk girişte cidden soğuk olduğunu belirtmeliyim.



Kanyonda çalışanların 700 metre uzunluğunda dediği alana ilk girişten sonra bazen yürüyerek, bazen dilediğiniz kadar zaman geçirerek (ki ben en çok suya sırtüstü yatıp üstümdeki güzelliği izlemekle harcadım zamanımı), herhangi bir aceleniz olmadan kanyon gezinizi yapabilirsiniz.

Bizim gezimiz 40 dakikadan fazla sürdü. Bunda hem çekim yapmamız hem de olayın tadını fazla fazla çıkarma gayretimiz söz konusu.





Hemen hemen hiç el değmemiş bir ortam ve tatlı suyun güzelliği ile geri  dönüş yoluna koyulmadan her ne olursa olsun son bölüme kadar ilerlemenizi öneririm. En sonda yer alan kendi çapında şelalelerin altına girip suya meydan okumaya çalışmak inanılmaz bir zevk. Bu kısma ulaşana kadar yürüdüğünüz yolda sizi sadece bir nokta zorlayacaktır. Bunu da bir şekilde aşacağınıza eminim.

Turun dönüşünde kiraladığınız giysi ve malzemeleri teslim ettikten sonra kendinizi acıkmış hissedebilirsiniz. Size tavsiyem yanınızda yiyecek bir şeyler götürmeniz. Çünkü yemek yiyebileceğiniz piknik masaları ve enfes bir doğa mevcut.

Geri dönüş yoluna koyulduğunuzda yeni bir grup getiren firma aracına denk gelirseniz binebilir veya yolu yine araçla hızlıca geçebilirsiniz. Fakat unutmayın ki araç size özel olarak geri dönmeyecektir. Eğer araç yeni bir yolcu grubu getirmemişse iş tabana kuvvet geri yürümeye bakar ve inanın pişman olmazsınız. 

Ağaçların kokusu, çok güzel bir doğal ortam ve yokuş aşağıya doğru yürümek sanırım bu gezinin kaymağı olarak kalacak zihnimde.

Beldibi Mağarası

Göynük Kanyonu’ndan sonra amacımız Beldibi Mağarası’nı görmekti. Fakat Göynük Kanyonu’na gelmeden önce olduğunu düşündüğüm mağara ile ilgili tek bir işaret levhası veya yön tabelası görmedik. Beldibi’nin içinden geçerek bilgi almaya çalıştık fakat oraya olan yolun araçlara kapandığı ve ziyaret edemeyeceğimize yönelik bilgiler alınca ister istemez bu planımızdan vazgeçtik.

Göynük Kanyon gezintisi nedeniyle çok acıktığımız ve civarda ne iyidir/kötüdür bilmediğimizden mobil cihazlarımızla foursquare/swarm/mekanist gibi uygulamalardan yemek yiyebileceğimiz bir yer aradık. Açıkçası en çok önerilen Dayının Yerine vardığımızda pek istediğimiz sonucu alamayacağımızı düşünüp uygulamaların önerdikleri değil gözümüze hitap eden bir yere girdik. Şansımızı Aya Küstü Köftecisi’nde denedik ve hiç pişman olmadık.



Özellikle servis şahaneydi. Yani köftenizin yanına getirilen soğan salata veya yeşillik bitmeden yenisini ister misin? diye soran tatlı bir çalışan, üstüne daha “gözü açılmamış” bir işveren (Aya Küstü sloganını ben buldum diye ayrıca gururlanıyordu) muhabbeti yemeğe ayrıca bir tat kattı.

Ayrıca şunu belirtmeliyim ki bugüne kadar tonla yerde köfte yedim hiçbiri yemeğin sonunda çayla beraber sakız ikram etmemişti. Yani inanın çok şaşırdım. Eğer Olimpos tarafından Antalya’ya dönüş yapıyorsanız ve açsanız girin Beldibi’ye yemeğinizi Aya Küstü Köftecisi’nde yiyin.

2. Gün Phaselis Antik Kenti 
(19 Ağustos 2014)





Buraya gelmeden önce bir Müze Kartı sahibi olmanın akıllıca bir iş olacağını söylemek isterim. Gerçi kentin girişine geldiğinizde giriş ücreti ödeme noktasında bir Müze Kart çıkarabileceğinizi de bilin. 

Bir yıl boyunca sınırsız geçerli olan ve belli noktalarda indirim sağlayan Tam Müze Kart 50 TL, yine bir yıl süreli fakat heryere sadece 2 giriş hakkı tanıyan Müze Kart 40 TL, öğrenci kartı ile alabileceğiniz sınırsız Öğrenci Müze Kart ise 20 TL'ye satın alınabilir. 

Müze kartı almadan da sadece Phaselis'e giriş yapabilmek için bilette alabileceğini söylemeden geçmeyelim.

Neyse; Antalya'da bulunan ören yerlerinin en büyük özelliklerinden olan denize yakınlığı sayesinde hem tarihi bir gezintiye çıkıp hem de denize girerek rahatlayabilmek büyük bir zevk. Bu nedenle buraya gelirken yanınızda havlunuz, terliğinizde mutlaka bulunsun. 



Ayrıca yanınıza yiyecek bir şeyler ve su almayı unutmayın. Şu ana kadar karşılaştığım en acayip su satış politikasına sahip bir marketimsi şey antik kentin içinde yer alıyor (ki bu pazarlama yöntemi sonraki günlerde de karşımıza bolca çıktı). Adamlar suyu buzlu ve soğuk su diye ayrı ayrı satıyor. Yani siz içmek için soğuk şaşal su (küçük boy-33ml.) alırsanız 2 TL!, arabaya koyup yolda içmek için buz tutmuş suyu alırsanız 2,5 TL! ücret ödemeniz gerekiyor. Evet şaka gibi. Suyun pahalılığını geçtim buz tutmasını bile Antalya ve çevresinin sıcaklığından faydalanarak farklı fiyata satmak için bahane eden işletmeler bunlar. 

Bunun dışında Phaselis'in denizinin inanılmaz derece tuzlu olduğunu belirtmezsem olmaz. Yani es kaza biraz yutun resmen boğazınızı yakıyor. Göz yanması da o biçim. Siz havlu ve terliğin yanına birde deniz gözlüğü eklemeyi unutmayın. 




Antik kente gelince, kentte en korunaklı olan kısım sanırım tiyatro bölümü. Zaten bugüne kadar gezdiğim antik kent ve ören yerlerinde en sağlam kalan yapı hep tiyatro bölümü olmuştur nedense.

Çıralı Yanartaş

Yanartaş ile hikayeyi kısaca öğrenebilmeniz için link burada. Yanartaş Olimpos'tan hemen önce ana yoldan 7 km kadar aşağı indiğiniz ve indiğiniz yerden yaklaşık 700 m - 1 km yükseklikte ve büyük taşlarla örülmüş merdivenleri çıkabileceğiniz bir tepede. 

Tepeye ulaşmak için kullanacağınız yol düz bir yol olmadığından ayağınızda terlik yerine ayakkabı olmasına özen göstermenizi tavsiye ederim. Ayrıca yanartaşı gece ziyaret etmek en akıllıca iş. Yani doğal yanan ateşlerin yanında iken tepenizde yıldızları izleyebilmek büyük bir zevk. Tabi gece ziyaretçileri için en önemli ekipmanlardan biri ışık. Cep telefonunuzun ışığı yoksa yanınıza muhakkak bir fener alın. Çıkışta ve inişte çok lazım olacak. Ayrıca doğal ateşleri sadece görmek için değil üstünde sucuk kızartıp yanına şarap veya tercih ettiğiniz içkinizi yudumlamanızda sizin isteğinize kalmış. Şarapseverlerin yanında tirbüşonlarını unutmamalarını öneririm. Biz unuttuk ve mantarlar hep şişede kaldı :) 

Yanartaş mevkiine yürüyüşe başlayacağınız yola girdiğinizde amcanın biri kişi başı 5 TL bir ücret kesicek. Burası da Müze Kartın geçmediği noktalardan biri. 

Burası doğal yanan ateşinin yanında bahsettiğim yıldızları izleyebilmek için güzel bir yer. Ulaşmak için yürüdüğünüz yolda baya bir ter atacağınız muhakkak ama inanın görmekte fayda var. Hele mitolojiye meraklı iseniz hikayesini okumanızı tekrardan öneririm.

Çıralı Sahil

Yanartaş ziyaretinden sonra arkadaşlarla gece çadır kurabilmek için Çıralı sahile indik. Yön bulucu olarak mobil cihazlarımızdan faydalandığımız tekrar belirtmek isterim. Dönüşte çok karanlığa kalmamız, ışıklandırmanın yetersizliği, doğru düzgün yönlendirme tabelalarının olmayışından dolayı Yanartaş ören yerinden araba ile 10 dakikalık mesafeyi 1 saate yakın çıkardığımızı söyleyebilirim. Böyle olunca da ister istemez sahilde nereye çadır kurabileceğimizi kestiremeyip arabanın içinde uyuyuverdik. Tabi tüm gece boyunca gelen-gidenlerin gürültülerinden uyku haram oldu ama sabah erkenden kalkıp yeni doğan güneşin altında denize girmekte şahaneydi.

Çıralı sahilin hemen etrafında çadır ve karavan kampların olduğunu söylemekte fayda var. Bu alanlarda tüm ihtiyaçlarınızı karşılayabiliyor çadırınızı kurabilecek güzel bir alanda bulabiliyorsunuz. Biz geç saate kaldığımızdan bunları ancak sabah fark edebildik. Siz eğer sahile yakın çadır kuracaksanız arabanızı yavaş sürün ve gözünüzü dört açın. 



Çıralı sahili Olimpos sahili ile bir. Yani Çıralı sahilinin başından yürüyün 1,5 km. gibi bir mesafe yürüyünce Olimpos sahiline giriş yapmış oluyorsunuz. Bu sahil üzerinden araba ile gidilebilecek bir yol görmedik biz. Olimposa gidebilmek için tekrar anayola çıktık. Anayola çıktığımız gibi 1 km. yol yapmadan Olimpos sapağına vardık. Sapaktan sonra 11 km. giderseniz Olimpos'a, 18 km. giderseniz Adrasan'a varıyorsunuz. Adrasan'ın 2014 yazında yanıp kül olduğunu belirtmem lazım.
Çıralı sahilinin denizinin tuzlu (Phaselis kadar olmasa da cidden tuzlu), durgun, temiz bir su ile bol çakıllı bir sahile sahip olduğunu belirtmek isterim. Ayrıca sineklerden dolayı sahilde rahatça güneşlenmeniz kolay olmuyor. Yanınıza bir sinekten koruyucu sprey almanızı öneririm. 


3. Gün Olympos
(20 Ağustos 2014)


Sıra geldi Olympos'a. Buraya ilk olarak sanırım 2007 yılında gelmiştim. O günden bugüne değişen çok fazla şey var mı derseniz pansiyonların artizliği iyice artmış diyebilirim. 

Şöyle ki 2007 'de Türkmen Pansiyon'da kalmıştım. O zaman bungalov dedikleri ağaç evler vardı. Daha bir öğrenci, genç işiydi. Mesela paranız yoksa klimasız içinde sadece yatak olan bir ağaç ev kiralayıp ortak kullanım alanlarından faydalanabiliyordunuz. O zaman böyle bir eve kişi başı 30 TL vermiştik. Bizim kaldığımız oda ağaçtan yapılmış olsa da tam ağaç ev sayılmazdı. En azından tahtaların aralarından kimse içeriyi göremiyordu. Bu ziyaretimizde böyle bir yer istediğimiz söylediğimizde artık böyle odaları olmadığı, pansiyon tipi olduğu (tuvalet, banyo odanın içinde ve klimalı odalar) ve kişi başı 75 TL'ye konaklayabileceğimizi söylediler. Şimdi abarttığımı düşünebilirsiniz ama 3 kişi aynı odaya girince toplamda 225 TL bir ücret ortaya çıkıyor ki bu da içinde klima, banyo olsa da odalar için yüksek bir fiyat anlamına geliyor bizim için. Ayrıca benim hatırladığım geceleri her konaklama yerinin canlı müzik etkinliğinin olmadığıydı. Yani Olimpos gibi küçük bir yerde 1-2 tane gece eğlenebilecek mekan varken şimdi hemen hemen tüm pansiyonların kendi içinde böyle birşey mevcut. Açıkçası büyük şehir gürültüsünden kaçmaya çalışırken bir başkasına yakalandığımı belirtmek isterim. Yani biraz kulak kabarttım da (emeklerine saygıyla beraber) canlı müzik yapan arkadaşların her biri birbirinden kötü. 

Neyse gece ile ilgili bir kaç ipucu daha vereceğim. Ben bizim konaklama maceramıza döneyim. Şimdi Türkmen ve diğer pansiyonlar fahiş bir fiyat çekince biz de internetten araştırmaya başladık. Olimpos'da mobil cihazların 3G internete bağlanmada sorunlar yaşadığını ve İstanbul'dan bir arkadaşımızdan destek aldığımızı belirtmem lazım. İnternette araştırdığımız yerlerde sezonun tam ortasında olduğumuzdan 3 kişilik yer bulmak çok zordu. Hele bi de işin içine düşük bütçe girince bu daha da zorlaştı. Fakat kendimize göre iki yer bulabildik. Bunlardan biri Eski-Yeni Tatil Evi idi. Telefonla konuştuğumuzda bizi Yörük Çadırı gibi bir mekanda kişi başı 35 TL'ye konaklatabileceklerini söylediler. Bunu not edip aramaya devam ettik ve Çavuşoğlu Pansiyon ile telefonlaştık. Çavuşoğlu Pansiyon'da aynı fiyata oda da (ikisinde de banyo ve tuvalet ortak kullanım) konaklayabileceğimizi söyledi. Hemen atlayıp Çavuşoğlu'na gittik. Şansımıza 3 kişilik odaları dolu olduğundan 4 kişilik klimalı odaya aldılar. Burada akşam yemeği mevcut değil. Sadece sabah kahvaltı var. Ama işletmecilerinin yaklaşımları son derece pozitif. 


Hele bi de böyle şımarık, daha 4 aylık adı Zeytin olan bir yaramazla vakit geçirme şansına sahip oldum. Hayvanların varlığı ciddi anlamda ortamı daha da bir cazip hale getiriyor. En azından benim için. Çünkü kaldığımız kısa zamanda bol bol bu yaramazla oynadım. 


Pansiyon sahile yakın değil. 2.5 km. lik bir uzaklık mevcut. Ama araba ile gittiğimizden çok sorun etmedik. Pansiyondan saatlik ve günlük (saatlik 3 TL, günlük 20 TL.) bisiklet kiralayabiliyorsunuz. Unutmadan hangi pansiyonda kalırsanız kalın yanınızda çok fazla mobil cihaz ve kamera varsa mutlaka bir 3lü-5li priz taşıyın. Yoksa odalardaki tek prizin başında sıra beklerken ağaç olabilirsiniz.

Pansiyon ile ilgili bu kadar bilgiden sonra Olympos ören yeri hakkında bilgi vereyim. Ören yerinin girişine bir jandarma binası ve kocaman bir kapı eklemişler. Ne zaman olmuş bilmiyorum ama ilk gittiğimde böyle birşeyin olmadığına eminim. Ören yerine yine Müze Kart ile giriş yapabiliyorsunuz. Açıkçası ören yerinden çok fazla geriye bir şey kalmadığını belirtmek isterim. Bir mozaikli bina ve bir kaç tabut dışında sağlam kalan birşey yok. Ha birde ören yerinde bir su kanalı var. O kanalın tarihi bi yanı yok. Arkeolog arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla köylünün biri yaptırmış o kanalı. Ören yeri içinden akan tatlı suyun buz gibi olduğunu ve içinden yürümenin çok zevkli olduğunu belirtmek isterim. 

Ören yerinden ileriye doğru yürüdükçe Olympos sahiline ulaşıyorsunuz. Daha önce belirttiğim gibi Olympos sahili Çıralı sahilin devamı. O nedenle deniz sıcaklığı, tuz oranı aynı. Yine denizin altı kocaman taşlarla dolu ve ister istemez bi yerlerinizi çarpıp yaralamanız olası. 

Ören yerine ve sahile gece 22'den sonra giriş yasak. Yani müze kartınızda olsa giremiyorsunuz. Kapıda jandarma bekliyor. Hadi ören yerini geçtim sahile neden inilemediğini anlamıyorum. Eskiden sahilde ateş yakıp insanlar içkilerini içerlerken şimdi mecburi olarak çevredeki barlara gidiyorlar. Ateş yakmak, ören yerine girmek yasak nedenini anlayabiliyorum da sahile erişim niye yasak anlamış değilim. 

Bu durumda Kadir'in yeri Bull Bar diye bir mekana gittik. Bu mekanda ilk önce sohbet edilebilmeye uygun müzikler çalıyor. Saat 24 gibi de bir üst tarafa geçip eğlenceye devam ediyorsunuz. Fakat gece ki eğlencenin devam ettiği kapının önüne koydukları iki tip önce Kadir"in Yeri'nde kalıp kalmadığınızı soruyor. Hayırsa önce tipinize bakıyor sonra ya giremezsiniz diyor ya da kafasına göre bir giriş fiyatı istiyor. Biz giremedik, arkamızdan giren 4 kız-1 erkekli gruptan kişi başı 15 TL, sonraki bir çiftten kişi başı 20 TL istediler. Yani bildiğiniz beş para etmez bir işletme anlayışı. 

Böyle olunca zaten insanda o mekanda eğlenmeye sebep bırakmıyorlar. Neyse deyip çok can sıkmadan Orange Bar'a gidip içkiler içildi. Eğlendik mi? derseniz onu yol arkadaşlarıma sormak lazım. Çünkü ben pansiyonda Zeytin'le oynayıp bunları yazmakla meşguldüm. 


4. Gün Gelidonya Burnu - Gelidonya Feneri (
36.219298, 30.409531)
(20 Ağustos 2014)

Gelidonya Feneri'nden bu sene başı haberdar olmuştum ve not etmiştim. İlla görmeliyim dediğim bir yerdi. Yanlış bilmiyorsam yine Likya Yolu üzerinden bir yerde. Bu gezi de anladığım bir şey varsa o da Likya Yolu'nu yürümem gerektiği. 

Gelidonya Feneri'ne gelebilmek için önce Kumluca'ya oradan da Beykonak içinden geçtik. Daha sonra Taşlık Burnu'na varmak için 6,5 km. olan ve araçla ancak rintintin hızında gitmenize olanak veren bir yolda ilerlerdik. Arabanızın tamponu veya altı yere çok yakınsa hiç denemeyin derim. Çünkü 1 metrelik bile düzgün yol yok.

6.5 kmlik engebeli yoldan sonra aramayla inip yürümüye başladım. Başladım diyorum çünkü arkadaşlarım yoldan perişan olduklarından beni beklemeyi tercih ettiler. Araçtan inip sanırım 1 km. daha yola devam edip Gelidonya Feneri'ne giden patika yola giriş yaptım.



Patika yol ortalama 1-1.5 km'lik ve hafif rampa şeklinde bir yol. Ama bildiğiniz patika yolu. Ağaçların içinde, inanılmaz bir orman ve deniz kokusunu içine çektiğiniz ve sadece sizin olduğunuz bir yol. Ben kan-ter içinde kalsamda bu yolun her bir anında zevk aldım. Gidiş ve dönüşte kendi kendime şarkı söyleyerek, ıslık çalarak ilerledim ki eğer bir hayvan var ise önceden haberi olsun ve bir korkuya kapılmasın. Yolda ilerlerken yardımcı olması içinde bir dal parçası bulmayı ihmal etmedim. Bu yürüyüşle ilgili olarak söyleyebileceğim sakına mızmız insanlarla falan yola çıkmayın. Yoksa tad alamazsınız. Eğer bu tarz yanlızlıktan ve sakinlikten hoşlanıyorsanız tek başınıza yola çıkın. 


Fenere geldiğimde terkedilmiş bir bölgeyle karşılaştım. Birilerinin yaşadığı belli ama kimse ortalarda yok. Bende yavaş yavaş yine fotoğraflar çekip, ilgimi çeken şeyleri incelemeye başladım. Birileri olsaydı da sorular sorabilseydim de dedim ama işte benden başka kimse yoktu. Ne yerleşik ne de gezgin..



Fenerin civarında su kaynağı yok, varsa da ben bulamadım. Üstüne bir de ben yanıma su almamışım. Siz siz olun yanınıza büyük bir şaşal su alıverin. Ama daha önce oraya gitmiş, ziyaret etmiş insan müsvetteleri gibi çöpünüzü ortalığa bırakmayın. Yani mangal yapılmış, bişiler yenmiş olabilir de çöpünü niye bırakıyorsun illa arkandan birilerinin sövmesi hoşuna mı gidiyor diye sinir krizleri geçirmedim değil.



Fenerin ışık tuttuğu adacıklar bunlardır ve gözle görülmeleri tavsiye edilir. Yani Antalya ve çevresinde Olympos, Adrasan vb. bilindik yerlerin dışında farklı bir yer görmek için tavsiye edebileceğim noktalardan biridir burası. Hele dönüşte bir de Korsan Koyu'nda denize girme şansı yakalarsınız.


Ben ne yazık ki bunu yapamadım. Acil çıkan ve yapılması zorunlu olan işlerden turumu yarım kesip eve dönmek durumunda kaldım. Daha turumda göreceğim, paylaşabileceğim notlar vardı. Yarım kalan turumu umarım ileri ki zamanlarda yapabilirim. Planladığım güzergah ne derseniz:
  • Melanippe Korsan Koyu (36°15'17.0"N 30°24'22.3"E) 
  • Myra
  • Kaş (Pansiyonda kalınacaksa rezervasyon yaptırın)
  • Kalkan - Kaputaş Plajı
  • Patara Antik kenti (Öğle sıcağında gitmemenizi öneririm)
  • Saklıkent Kanyonu
  • Ölüdeniz
  • Fethiye Kral Mezarları 
  • Fethiye 

Bunların dışında vaktiniz olursa şuraları da kendi güzergahınıza ekleyebilirsiniz.
  • Rhodiapolis
  • Limyra
  • Simena Antik Kentleri
  • Aziz Nicholas Kilisesi
Bir sonraki gezide görüşmek dileğiyle..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder