Beşiktaş'ımla ilgili bir şeyler karalamayalı baya bir vakit olmuş. Bunda en önemli etken sanırım bu sene kombine almamaya gayret gösterme niyetim. Bu gayretin asıl sebebi de hem biraz maddi hem de Beşiktaş'ımın gün geçtikçe içine düştüğü -ki daha doğrusu kuyunun içine çekildiği- popülist zihniyetti. Ben Beşiktaş'ımı kupalar yüzünden ne de aldığı galibiyetlerden sevdim. Bana göre Beşiktaş beni öğrendiğim, bildiğim haliyle yani özkaynağıyla, efendiliğiyle güzeldi. Ama işte zaman geçtikçe her güzel şeyin bir sonu olurmuşçasına bu günlere tanıklık etmeye hem de bunu işin kalbinde İnönü'de yapmaya başladık. Buna yürek dayanmıyordu anlıyacağınız.
Neyse gel zaman git zaman büyük başkanımız! bu popüler kültürün ikonlarının en genci olan Quaresma'yı aldı getirdi. Bunu yaparken de daha düne kadar haykırarak onu yok sayanların, sevmeyenlerin gönül kapılarını açıverdi. Gönül kapısı açıldı ya aslolan içine girmekti dışardan bakmak değil. Bunu da Madrid'in en güzel adamalarından biri olan Guti ile yaptı. Kimse bu duruma dur demedi. İstemedi. Ben bile yumuşamaya başladım. Çünkü ben bu oyunu, oyun olduğu için sevenlerdenim ve bu oyun ne kadar güzelleşirse o kadar eğlenir mutlu olurum. Zaten bu dünya da beni mutlu edebilen birkaç şeyden biri de Beşiktaş'ım varlığıdır. Ama ne olursa olsun ben hala gönlümün kapısını açmadan Yıldırım Demirören ve tayfasına. Benim kalbim futbolun dilencisi İbrahim Altınsay'da, mahallemizin büyüğü Cem Dizdar'da... Bu gibi futbolu seven, futbolu bir oyunun ötesinde görmeyen insanların Beşiktaş'ımı eski günlerde ki gibi halkın takımı sıfatı kazandırabileceğini düşünüyorum. O nedenle ben 2 sene önce verdiğim sözün arkasında durmaya devam edicem içim yana yana. Çünkü ben bu sözü tutmaya devam ettikçe Beşiktaş'ım için istediğim tüm o güzel şeyler hayalden öteye geçmeyecek. Bir futbolcu bir futbolcuyu, bir antrenör bir antrenörü kovalayıp duracak Tüm bunlar olurken de o taraftarlar olduğu yerde durup bir YETER! diye bir YETMEZ! diyerek günü birlik destek günü birlik köstek olacaklar. Zaten her şeyden öte tüm kötülüklerin anası bu ikiyüzlülük değil midir?
Neyse gel zaman git zaman büyük başkanımız! bu popüler kültürün ikonlarının en genci olan Quaresma'yı aldı getirdi. Bunu yaparken de daha düne kadar haykırarak onu yok sayanların, sevmeyenlerin gönül kapılarını açıverdi. Gönül kapısı açıldı ya aslolan içine girmekti dışardan bakmak değil. Bunu da Madrid'in en güzel adamalarından biri olan Guti ile yaptı. Kimse bu duruma dur demedi. İstemedi. Ben bile yumuşamaya başladım. Çünkü ben bu oyunu, oyun olduğu için sevenlerdenim ve bu oyun ne kadar güzelleşirse o kadar eğlenir mutlu olurum. Zaten bu dünya da beni mutlu edebilen birkaç şeyden biri de Beşiktaş'ım varlığıdır. Ama ne olursa olsun ben hala gönlümün kapısını açmadan Yıldırım Demirören ve tayfasına. Benim kalbim futbolun dilencisi İbrahim Altınsay'da, mahallemizin büyüğü Cem Dizdar'da... Bu gibi futbolu seven, futbolu bir oyunun ötesinde görmeyen insanların Beşiktaş'ımı eski günlerde ki gibi halkın takımı sıfatı kazandırabileceğini düşünüyorum. O nedenle ben 2 sene önce verdiğim sözün arkasında durmaya devam edicem içim yana yana. Çünkü ben bu sözü tutmaya devam ettikçe Beşiktaş'ım için istediğim tüm o güzel şeyler hayalden öteye geçmeyecek. Bir futbolcu bir futbolcuyu, bir antrenör bir antrenörü kovalayıp duracak Tüm bunlar olurken de o taraftarlar olduğu yerde durup bir YETER! diye bir YETMEZ! diyerek günü birlik destek günü birlik köstek olacaklar. Zaten her şeyden öte tüm kötülüklerin anası bu ikiyüzlülük değil midir?
Bu arada merak edenlere; bu sene de yine kombine kartımı aldım. Geç oldu, güç oldu, zor oldu ama oldu işte. Televizyon başında bir Villareal maçı izlemem canıma tak etmesine yetti de arttı. Özellikle de Madrid'in güzel çocuğu Guti'yi siyahlar içinde gördükten sonra.O nedenle bende ikiyüzlüyüm. Ne deseniz de kabulüm. Sizden tek ricam benim gibi ikiyüzlü olmayın, BAŞKA(SI)NIN ADAMI OLMAYIN!