24 Haziran 2008 Salı

25 Haziran...

23 Haziran 2008 Pazartesi

Bitmiyooo...

Uzun zamandır bloga giriş yapmıyodum. Nedeni de çok insani çok hayati. Malum piyasalar kötü ve 2 aydır maaş alamaz durumdayız bizde. Bunun üstüne de akla hayale gelmicek bir ton sorun. Anlicanız moral bozukluğuyla değil bloğa girmek makinenin yüzünü bile göresim yoktu. Hani şimdi bişiler yazıyorum ya işlerin düzeldiği düşünülmesin. Aynı terane gidip geliyoruz eve. Sadece bu böyle gitmez deyip içimi rahatlatmak için yegane alanıma bişiler karalayayım dedim.
Uzun lafın kısası Euro2008 kapımıza gelmiş futbola özlemimiz bitmiş diye düşünüp açtım televizyonu. Açtım televizyonu dedim ya bi sürü problem var en azından sevdiğim bişi izleyipte kafamı dağıtayım dedim ya bi de ne görim. Gerizekalı yayıncı kuruluş atv şifreli. Allahım bitmez mi benim çilem diye düşünürken üstüne Türkiye'nin takımı çıkmış yarı finale. Hem de akla sığmicak şekilde. Turnuva öncesi en beğendiğim en güvendiğim takımı çeyrek finalde eleyerek, son 3 maçta anlam verilemeyecek şekilde geriden gelerek.. Artık hayattan ümidimi kesicek durumdayım yani.
Hani bu yazdıklarımı okuyan vatan haini, kendini bilmez, içimizdeki irlandalı muamelesi yapabilir bana ama benden önce bu sufatları taşıyacak adamlar bu ülkenin ulusal formasını giyerken, bizim el emeği göz nurumuz vergilerimizi yerken durup düşünmezler. Daha önceki blog yazımda dediğim gibi "o ve onun gibilerin yapacakları hiç bir şeyi sahiplenmemek benim için en mantıklı hareket".
Ve ayrıca bu gaz bu abartılmış duygular, kifayetsiz laflar devam ettiği sürece bu ülkede ne açlık son bulur, ne krizler son bulur, ne de futbol gerçekten hakkettiği değeri bulur.

15 Haziran 2008 Pazar

Kayboldum Yine...

Kayboldum yine.
Başı boş sokaklarda gidecek yeri olmayan bir evsiz gibi...
Annesini oynadığı parkta kalabalık içerisinde seçemeyen bir çocuk gibi...
Doğru yolu bulmak için birilerine soru sormaktan utanan bir gezgin gibi...
Her ne şekilde olursa olsun kendinden başka kimseye
güvenmeyen,
inanmayan,
özgüvenden yoksun biri gibi...

Ama bu kayboluş diğerlerinden farklı sanki.
Sanki bu sefer elindeki her şeyi kaybetmek isteyen benmişim gibi.
Hayatın girdabından uzak bir şekilde yaşamak için belki.
Belki yalnız olmaya alıştığım için,
Belki kimsenin benim gibi olamayacağını anladığım için,
Belki sonsuz nedenden..

Ne olursa olsun, ne kadar kaybolmuş olsam da,
Ne kadar kendimi kaybedilmiş hissetsem de,
Ne kadar kaybolmaya çalışsam da,
Umut ediyorum...

Umut ediyorum,
aranacağım,
Bulunduğumda ise soru sorulmadan,
olduğum gibi,
Varoluşlarım ve kayboluşlarımla,
Kabullenileceğimi...

En azından kaybolduğum her zaman
nefes alış verişimin
bir nedeni olsun diye...

10 Haziran 2008 Salı

Müjde....

Aceto abimiz yorumlarıyla geri döndü... Sevenlerine duyrulur....

Sıyrılıp Gelen



Soluk bir ay dolanıyor
kentin üstünde her gece
Her gece bilge bir gezgin
tavrıyla adımlıyor yolunu

Güz yanığı bir durgun
sessizlikle örtülü her şey
ve yırtılmış bir tül gibi
savrulup duruyor zaman

Suların sesini dinle şimdi
ormanın fısıldayışlarını
usulca yarılıyor dağların göğsü
bir aşkı dinlendirmek için

Ve gözleri uzak yamaçlarda
aranıp dururken bir şeyleri
sessiz ve sakin beklemekte
bekledikçe bileylenen yürek

Belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden
sıyrılıp gelmektedir seher
Belli ki yakındır
doğayı ve hayatı sarsacak saat

Ahmet Telli

5 Haziran 2008 Perşembe

Uzak...

Uzaklara gitmek istiyorum buralardan çok uzaklara. Kimsenin beni, benimde kimseyi tanımadığım topraklara. Yanımda hiç kimse ve hiç bir anı olmadan. Ne kadar büyük bir hayal olduğunun farkındayım. Bir yanım değil bütün bedenim ve belleğimle istedim bunu. Hem de imkansız olduğunu bile bile...

"Evet Marcos gay'dir....."

Zapatistaların efsane haline gelen komutan yardımcısı (komutan halktır ona göre) Marcos'un sözlerini hatırlatmak istedim nedense. Onunla bir türlü başedemeyen CIA, onun San Francisco'da geçen gençliğine de atıfta bulunarak, onun hakkında "gay" olduğu şeklinde bir söylenti çıkarır. Marcos'un bir röportajda bu dedikoduya verdiği cevap çok anlamlıdır:

"Evet Marcos gay'dir. Marcos, San Francisco'da gay, Güney Afrika'da siyah, Avrupa'da bir Asyalı, San Ysidro'da bir Chicano, İspanya'da bir anarşist, İsrail'de bir Filistinli, San Cristobal sokaklarında bir Maya yerlisi, Almanya'da bir Yahudi, Polonya'da bir çingene, Quebec'te bir Mohawk, Bosna'da bir barış yanlısı, saat 22.00'de metrodaki yalnız kadın, topraksız bir köylü, kenar mahallelerde bir çete üyesi, işsiz bir işçi, mutsuz bir öğrenci ve tabii ki dağlarda bir Zapatista'dır."

Hüznün İsyan Olur

Suya düşen bir karanfilse yüreğin,
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm.
Vursun seni o taştan bu taşa,
o çağlayandan bu çağlayana.

Ahmet Telli

Okuyarak Öğrendik

En azından önsözü için buraya buyrun

Bu Aşka Çiğ Tavuk Bile Yenir Ama Olimpiyat Yenmez

Deli gibi sevdiğim, en kötü zamanımda kendisine sığındığım Beşiktaş'ımın 2008-2009 sezonunda Olimpiyat Stadı'nda maçlarını oynuyacağını duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Hayatımda bir kez gittiğim, gittiğimde de pişman olup küfürler savurduğum bu stada Beşiktaş aşkı ile bir sezon nasıl katlanılır bilmiyorum. Bi çıkış yolda bulamıyorum. Anlaşılan o ki ben ve kapalı tribün arkadaşlarım seneyi ya evimizde ya da Beşiktaş Çarşı'da bi birahanede maçları izleyerek geçiricez.
Şimdiden günah çıkarmaya başladığımı ve her türlü eleştiride de sizlere hak verdiğimi bilmenizi isterim. Ama başlıkta belirttiğim gibi "Bu Aşka Çiğ Tavuk Bile Yenir Ama Olimpiyat Yenmez"...

4 Haziran 2008 Çarşamba

Yolun açık olsun Aceto.....


Olan oldu ve her güzel şey gibi bu da elimizden kayıp gitti.

Futbol konusunda bizim wikipedia mız aceto abimizin o dillere destan blogu birkaç kendini bilmez yüzünden kilit vurdu kendine. Blogun sonlandırmasının sebebi son derece insani. Blogunda yazmış oldugu yazılara gelen yorumlarda kendinden öte biricik cocuguna yöneltilen hakaretler ve küfürler. Her baba gibi bunu kaldırmasını en azından tepkisiz kalmasını beklemek bizim haddimize değil tabii. Hele hele bu iğrençlikleri yapanların delikanlılıktan, zekadan ve insaniyetten uzak bir şekilde anonim altına saklanması olayın bloga etki etmesinin ilk sebebi.
Benim buna yorumum ise haklısın aceto abi. Hemde sonuna kadar. Seni çok özlicem. Ama ne olursa olsun blogu kapatmanda ki nedenden dolayı her zaman sana destek çıktığımı ve sana olan sevgi ve saygımın sonuz olduğunu bilmeni isterim.

Dipnot: Aceto'nun ne olduğunu ve bilenlerin ise neden blogun kapısına kilit vurulduğunu merak edenler için link burda...

2 Haziran 2008 Pazartesi

Aptala Malum Olurmuş

Aptala malum olurmuş misali son zamanlarda çıkan bazı haberler geçmişte yazmış oldugum düşüncelerimin fiiliyata geçmiş halleri gibi. Önce "Taraftar İstifa" diye post yazdım Çarşı kendini feshettiğini ilan etti. Onun bi öncesinde "Kaya Yürekli" başlıklı yazının devamında da önce Ergin Ataman'la yollar ayrıldı, peşinden de Kaya ve Shumpert'ın ayrılacağı haberleri dilden dile dolaşmaya başladı.
Bu olanlardan mutluluk duyduğumu zannetmeyin sakına. Sonuçta Beşiktaş'ımın zarar göreceğini, şimdiki bu kötü halinden daha da geriye gideceğini düşünüyorum. Düşündükçe de kahroluyorum. Ama elimden hiç bir şeyin gelmemesi asıl beni mahveden şey. O nedenle hergün yukardakinin bize daha çok sabır vermesi için dua ediyorum. İnanın...

1 Haziran 2008 Pazar

Halkın Ekmeği

Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek,başlar açlık,
bozuldumu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız,kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!

Bolsa insanın önünde ekmek,lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsada olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire...
Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.

Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o,günde bir çok kez gerekli.

Sabahtan akşama dek,iş yerinde,eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.

madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

Öteki ekmeği kim pişiren?

Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.

Bol,pişkin,verimli.

Berthold Brecht