26 Kasım 2008 Çarşamba

Mahalle Kültürü #1




Resimlerden anlaşıldığı üzere sizinle bir zaman yolculuğu yapmayı planlıyorum. 80'li yılların başında doğupta mahalle kültürünü almış, karakterini orda oluşturmuş bir insan olarak hep dile getirdiğim şeyi yazıya dökmeyi istiyorum. Bunda ne kadar başarılı olurum bilmem ama en azından okurken o günleri tekrardan hatırlamanıza yardımcı olmak aynı zamanda o günleri yaşamamış olanlarla ne kadar farklı olduğumuzu anlatmayı denerim. Bu konuyla ilgili ilk olarak dönemin vazgeçilmez çocukluk aktivitelerinden çizgi filmlerle başlayıp daha sonra ev içi organizasyonlardan sokağa inmenin daha güzel olacağı hissine kapıldım nedense.. O güzel tek kanallı dönemli çocukluğumuzda yayımlanan ve her yeni bölümünü sabırsızlıkla beklediğimiz çizgi filmlerden...

She-ra, He-man, Voltron,Şirinler...
Tek kanallı çocukluğumuzda iyi ve kötü ayrımı yapmamızda, paylaşımın herşeyden önemli olduğunu öğrenmemizde bu çizgi filmlerin yeri büyüktür.
Power rangers, pokemon ve benzeri çizgi dizilerin yanında bu çizgilerin 2-3 sınıf hatta hatta bazen sınıflar altı çocuk yapıtlarıyla karşılaştırılmasının dahi mümkün olmadığı/olamayacağı aşikardır.
Özellikle şirinler de kollektif yaşamın güzelliklerini şuan ne çizgilerde ne dizilerde ne de sinemalarda ya da sanatın herhangi bir dalında yakalayamamızda toplumun neden bu kadar benmerkezci, bencil ve çığrından çıkmış olduğunu anlatıyor. Yaşadığımız düzen dahilinde çocukların o temiz beyinlerini işgal eden bu davranış öğelerini onların hayat görüşü haline getirmeyi kendine görev edinen çalışmaların hergün çoğalması ve insan etkileşiminde büyük yeri olan televizyonda kendilerine rahatlıkla yer bulabilmeleri, ebeveynlerinde bunları büyük bir iştahla sindirmeleri gerçekten insanı korkutacak cinsten.
Bu kadar lafebeliğinden sonra işin aslına gelmek gerekirse çocukluğumuzda izlediğim bu çizgilerin güzelliklerini hala içimde hissediyor olmak, yakın çevremdeki benle yaşıt arkadaşlarım, dostlarımla bunlar üzerinde muhabbet edip eski günleri yadetmek inanılmaz mutlu ediyor beni. Bu çizgilerin dışında Heidi, Şekerkız Candy gibi bizden önceki dönemlerin çocuklarında da hala etkisi süren birçok güzel çizgi mevcut. Bu güzellikleri şimdi çocuklarla, yeğenlerle, torunlarla paylaşamamak eminim herkesi üzüyordur. Zamane çocuğu dediğimiz veletlerin bilgisayar ortamında büyümelerini tabi ki yanlış bulmuyorum. Aksine çevremdeki ebeveynleride bu şekilde yönlendirmeye, bilgilendirmeye çalışıyorum. Ama yine de bu eski çizgi dizileri bu sanal dünyanın nimetlerinden faydalanarak evlerimizde muhafaza edip çocuklarımızın kurtlar vadisi gibi hiçbir anlamı,önemi olmayan tv yapımlarından uzaklaştırmak için kullanmamanın da yanlış olduğunu düşünüyorum. Hem biz de bunlar sayesinde çocuklarımızla oturup izleyerek eski günleri yadeder, çocuklarımızla daha yakın bir iletişime geçebiliriz.

Şirinler (Smurfs): Belçikalı (babası İngiliz) çizer Peyo'nun ünlü eseri. 1958'de Pierre CullifordÇizgi roman olarak ortaya çıktı. 1981'de televizyonda gösterilen Şirinler büyük ilgi gördü. Orijinal ismi "Schtroumpfs" (İngilizce'de "Smurf")tur. karekterlerin yaratıcısına göre orjinal isim, bir dil sürçmesi eseri tesadüfen ortaya çıkmıştır. Yıllarca Türkiye'de de gösterilen ve beğeni ile izlenen çizgi film, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bir çok ülkede, yüksek izlenme oranlarına rağmen gösterimden kaldırılmıştır.
Şirinler hakkındaki bir iddia uzun zamandır tartışma yaratmıştır. Bu iddiaya göre Peyo bir komünisttir ve Şirinler'in İngilizce adı olan "smurf", "kızıl bayrak altında yaşayan küçük adamlar" veya "kızıl şapka altındaki sosyalist adamlar" (socialist man under red father-flag) cümlelerinin kelime baş harflerinden türetilmiştir. Şirin babanın kırmızı şapkası Karl Marx'ı andıran sakal yapısı, Şirin Köy'de hiçbir mabed veya tapınağın olmayışı, tanrının görevini üstlenen ve materyalizme göndermelerde bulunan doğa ana zaman baba gibi figürlerin oluşu, tüm şirinlerin komünal ve işçi-köylü bir yaşam sürmeleri, herşeyin elbirliği ile yapılışı,herkesin yeteneğine göre bir görevi oluşu ve hiç para (kapital) kullanmayışları bu iddiaları tetiklemiştir. Ayrıca baş kötü Gargamel'in paraya karşı olan hırsının da, komünal toplumun düşmanı olan kapitalizmi sembolize ettiği iddia edilmektedir. Ayrıca kötü Adam Gargamel'in, papaz cüppesi giyerek dini-misyonerliği sembolize ettiği, para düşkünü olduğu ve Şirinleri sürekli yemek istediği için Amerika'ya benzetildiği ortaya atılmıştır. İngilizce ismi "Azrail" olan, Gargamel'in kedisi "Azman"'ın Amerika'nın peşinden koşan küçük insanları sembolize ettiği sanılmaktadır. Bu yüzden çeşitli ülkelerde Komünizm propagandası yapmakla suçlanmış, yayını yasaklanmıştır.
(kaynak:wikipedia)

Voltron:Yüz hayvanın kralı beş aslan), 1980'li yıllarda televizyon için yapılmış bir dev robotçizgi dizidir. Tam adı ise "Voltran:Evrenin Savunucusu"dur.Dizinin ana karakterleri 5 adet mekanik aslan robot ve bu robotları kumanda eden (pilot) 5 kahraman savaşçıdır. Her aslanın ayrı bir yeteneği vardır. Ancak bu 5 aslan bir tehlike anında bağımsız savaşabildikleri gibi bir araya gelerek dev bir robot olan Voltran'ı oluşturmaktadırlar.(kaynak:wikipedia)

He-Man: Kainatın Hakimleri (Masters of the Universe) serisindeki ana karakterlerden biridir. Bu karakter etrafında üretilen bir çok ürün arasında; Filmation Stüdyoları tarafından üretilen çizgi film He-Man ve Kainatın Hakimleri (He-Man and the Masters of the Universe) Türkiye'de en çok bilinenidir.1983 ila 1985 yılları arasında çekilen çizgi film; 130 bölüm olarak çekilmiştir.
Seride; He-Man ve arkadaşları Eternia'yı ve Şato'sunun sırlarını İskeletor'un kötü emellerinden korumaya çalışır.
He-Man Eternia prensi Adam'ın süper kahraman olan ikinci karakteridir. Grayskull Castle (Gölge Mağrası)'nın gizli güçleri kendi taşıdığı kılıcı ile ilişkilidir. Kılıcını havaya kaldırıp "By the power of Grayskull" (Gölgelerin Gücü Adına) der ve kahramanlıklarına başlar. Yanından ayrılmayan yol arkadaşı Cringer (Titrek) bu sihirli söz sayesinde Battlecat (Atılgan) olur ve maceralara beraber atılırlar. (kaynak:wikipedia)

She-ra:....

18 Kasım 2008 Salı

Live By It - Harley Davidson


Biz kendi yolumuzda gitmeye inanırız,
Dünyanın geri kalanı ne yöne giderse gitsin.

Bireyleri, cama çarpan sinekler gibi ezmek içinyaratılmış sistemde arıza çıkarmaya inanırız.

Bazılarımız yukardakine inanır,
hepimiz aşağıda yaşayanlara sıkı sıkı bağlanmaya...

Biz gökyüzüne inanırız, sunroofa değil...

Biz özgürlüğe inanırız.

Biz toza inanırız, yabani bitkilere, bufalolara,
dağ gezilerine ve gündoğumunu arkamıza alıp sürmeye.

Biz eyer üstünde takılan çantalara inanırız
ve bunu sadece kovboyların anladığına.

Biz hiç kimsenin önünde boyun eğmemeye inanırız.

Biz siyah giyemey inanırız,
çünki ne kir gösterir ne de zayıflık.

Biz dünyanın gün be gün yumuşadığına inanırız
ve onunla beraber yumuşamayacağımıza.

Biz bir hafta süren motosikler yolculuklarına inanırız.

Biz yol maceralarına, benzin istasyonlarına,sosisli sandiviçlere inanırız ve her tepenin arkasında ne olduğunu keşfetmeye.

Biz gürüldeyen motorlara inanırız,
çöp kutusu büyüklüğündeki pistonlara,

1936'da tasarlanmış benzin depolarına,
tren lambası kadar farlara, kroma ve özel boyalara.

Biz aleve ve kurukafaya inanırız.

Biz her insanın hayatını kendi eliyle şekillendirdiğine inanırız ve hayatı inanılmaz bir sürüşe çevirdiğimize.

Biz selesine oturduğunuz makinenin tüm dünyaya kim olduğunuzu gösterdiğine inanırız.

Biz başkalarının neye inandığı ile ilgilenmeyiz.

AMİN

16 Kasım 2008 Pazar

IPhone'da Radyo Dinlemek İçin

IPhone malum bütün güzel özelliklerinin yanında bazı eksikleri de taşımıyor değil ki bu eksiklerde baya can alıcı noktalarda. Yaşadığımız bu dünya da dört dörtlük olan bir şey yokken IPhone nun eksiklerine de vurgu yapmak çok doğru da gelmiyor bana. Hani işin içine Apple Store 'daki Free yani beleş olan bir kaç aplication'la olayı normale çevirebilir eksikleri tamamlayabiliriz. 
Şimdi bu kadar saçma sapan açıklamadan sonra IPhone'nun bana göre en önemli eksiklerinden radyo dinleme modülünün nası eklenebilieceğini, benim gibi futbol delisi spor programlarını kaçırmak istemeyenlerin radyo ayarlarını aşağıda anlatacağım.
Öncelikle IPhone'da Apple Store kısmına girip seacrh yapalım. Arıyacağımız uygulamanın adı FStream. Bu uygulama beleş. Uygulamayı Install edip IPhone yükledikten sonra şu ayarları sırasıyla yapalım.
FStream, "Play", "Favorites" ve "More" olmak üzere 3 ana bölümden oluşuyor. 
Uygulamayı ilk çalıştırdığımızda karşımıza istediğimiz kanalı seçebileceğimiz ve dinleyebileceğimiz "Play" ekranı çıkıyor. Fakat öncelikle yeni bir kanal eklemek için "Favorites" menüsüne geçiyoruz ve sol üst köşedeki "Edit" seçeneğine tıklıyoruz. Yeni bir kanal eklemek için de "Add new webradio" seçeneğine tıklıyoruz.
Yeni bir kanal eklerken mutlaka "URL" alanına düzgünce dinlemek istediğimiz radyonun internet adresini girmemiz gerekiyor. Format ve Bitrate alanlarını doldurmak zorunlu değil. (More menusundeki "Auto fill format and bitrate" seçeneği ON olduğu sürece) Ayrıca "Name" kısmına radyo adı için istedimizi yazabiliyoruz. Her bir alanı doldurduktan hemen sonra klavyenin sağ alt köşesindeki "Done" seçeneğini, tüm alanları doldurduktan sonra da sağ üst köşedeki "Save" seçeneğine tıklayarak da kanalımızı ekliyoruz.
Favorites menüsünde bir de sağ üst köşedeki "Preset" seçeneğini kullanarak uygulama ile birlikte hazır gelen kategorilerine göre sınıflandırılmışl yabancı internet radyolarına erişebiliyoruz.
Son olarak "More" menüsünde de uygulamanın ayarlarını yapabiliyoruz. Bu ekrandaki hemen hemen tüm değerler ideal, bu yüzden değiştirmemize pek gerek olmuyor. Bir tek EDGE üzerinden radyo dinleyebilmek için "Don't use cellular network" seçeneğini "OFF" konumuna getirmemiz gerekiyor. Sanırım abonesi olduğu operatörden güzel bir data tarifesi bulunmayanların, canının yanmaması için bu seçenek konulmuş :)

Şimdi benim sevdiğim radyoların url detaylarına gelince;

RADYOSPOR  (edit) - http://live4.radyotvonline.com:8160/ 
LİG RADYO - mms://89.149.209.110/rd-ligradyo
NTV RADYO - http://live.medianova.tv/ntv/ntvradyo.pls
RADYO EKSEN - http://live.medianova.tv/ntv/radyoeksen.pls
JOY FM - http://joyfm.radyolarburada.com:10060/listen.pls
METRO FM - http://metrofm.radyolarburada.com:9720/listen.pls 
NUMBER ONE - http://1numara.radyoyayini.com:3330/listen.pls
ÖZGÜR RADYO - http://89.149.217.52:8100/

4 Kasım 2008 Salı

Bir Yeşilçam Fenomeni "Yaşar Usta"

Özellikle akranlarımızın büyürken ve halen izlemeye doyamadığı, aynı ekolün Arzu Film'in birçok versiyonu olsa da turşu suyu ya da evlenme mevzusu hiç farketmez, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen, Halit Akçatepe, Ayşen Gruda ve Tarık Akan gibi sinemamızın efsanelerinin birarada olduğu aile sıcaklığında ekran başına yapıştıran efsane filmlerdi.
Bu filmlerden akla kazınan birçok sahne vardır ki Şener Şen'li Vecihi karakterinin hemen hemen tüm sahneleri akıllara ziyandır-unutulmazdır.
Bir sahne daha vardır ki izlerken yumruk gibi oturur adamın boğazına, fabrikada bir işçi olan Yaşar Usta görücü usulü Melek Hanım ile evlenmeye kalkar, Melek Hanımın büyük oğlu Ferit okuldan Alev ile sevgilere yelken açar lakin kızın babası ustanın çalıştığı fabrikanın sahibidir, hertürlü pisliğe başvurup mevzuya engel olmaya, dallandırıp budaklandırmaya çalışır ve olaylar gelişir-Yaşar usta sinemamızın efsane sahnelerinden birine imza atar;
Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, herşeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak. Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. Ama nasıl yakışmaz. Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin. Anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime. Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile.
dipnot: Bu post tamami ile belestepe'den kopyala yapıştır yapılmıştır. Teşekkürü borç biliriz.

3 Kasım 2008 Pazartesi

Google Analytics

Google Analytics. Yine biricik googlemın bizlere sunduğu güzelim hizmetlerden biri. Artık blogumda dahil olmak üzere yapmış olduğum bütün web sitelerin ziyaret istatistiklerini takip edeceğim mekan. Blogun sol köşesinde şu aralar 1800 lerde olan dandik freecounter devre dışı kalıcak. Ama daha detaylı daha gerçekçi verilerle blogumun gidişatına yön vericem. Bunu yaparken beni yalnızkomayın hemi. 
Google Analytics ile ilgili detaylı bilgi için buraya buyrun. 

ANADOLU > Avrupa

Geçen de çok sevdiğim bir arkadaşımı görmeye Maltepe'ye gittim. Giderken de E-5 üzerinden giden minibüsleri tercih ettim. Sebebi basit. Göztepe üzerinden minibüs yoluyla Kadıköy'den Maltepe'ye gitmek yayan dünya turuna çıkmaya benzer. Gidersin gidersin bitmez. Bi de minibüs şoförünün kağnı kullanır gibi aracı gıdım gıdım ilerletmesi hasta eder beni. Hani zaten hal ve hareketleri sinir bozucu bu adamları dur-kalklarla beraber çekmek tam bir işkence. Neyse konudan sapmadan devam edeyim. Doğma büyüme Kadıköy'lüyüm. Bunla da gurur duyarım. Koca İstanbul'da bana göre yaşanacak yegane yerdir. Caddesinden felan bahsetmiyorum. Yeldeğirmeni-Acıbadem-Hasanpaşa kısmı  bahsettiğim yerler. 
Bu mevkilerde doğup büyümüş her insan şanslıdır. Şanslı olmasının en büyük sebebi de gerçek bir mahalle kültürü ile büyümesidir. Çocukken oynanan oyunlar, bu oyunları oynanması için müsait oyun alanları ile doluydu buraları. Oyun alanları deyince de aklınıza şimdiki saçma sapan oyun alanları gelmesin. Bizim oyun alanlarımız apartmanlar arasında ki boş araziler ve kaldırım taşlarıyla yapılmış kalelerden ibaretti. Bir de tüm sokak araları. Hem de yokuş aşağı olup olmamasına bakılmadan. Mutluyduk. İşimiz gücümüz top peşinde koşturup arsalar da bulunan bir-iki meyve ağacını daha meyveler ham iken istila etmekti. Karın ağrıları olmadan, sızlanma olmadan, düşe-kalka büyümek. Zaten en ufak sızlanmada hanım evladı yaftasını yerdiniz ki bu da bütün mahalle hayatınıza damga vururdu.
Geçmişe hafiften bir dokundurduktan sonra bugüne döneyim. E-5 üzerinde giderken farkettim ki içinde yaşadığım kıtanın en yakın mekanları değişmeye başlamış. Yenisahra civarlarında yeni kocaman bir alış-veriş merkezi, kozyatağı civarlarında ki iş merkezleri derken bütün boş olan yerler dolmuş. Sonuçta aklımda kalanın tam tersi bir manzara vardı ki şoke olmam için yetti de arttı.
Bu silsile içerisinde Maltepe'ye vardım. Arkadaşım benim daha geç geleceğimi düşünmüş ki (göztepe minibüs yolu kullanacağımı sanmış ki benim dünya da en çok övündüğüm şey toplu taşıma konusundaki uzmanlığımdır) ondan bir 20 dakika ağaç etti beni. Bu esnada düşünme fırsatı buldum.
Ne kadar zamandır buralara adım atmamışım. Herşeyimle avrupa kıtasının o iğrenç bir o kadar da gereksiz mekanında zaman geçirmişim. Kendimi ayıplamadan edemedim. İçimde de garip bi his oluştu. Aynı eski zamanlardaki gibi mutlu hissettim kendimi anlicanız. Yabancılık hissetmeden, sıkılmadan güzel güzel kahvemi yudumladım. Avrupa yakasının hani değişilmez fonu taksim sokaklarında da her türlü atraksiyona girmiş her türlü haltı yemiştim ama kendimi hiç bir zaman rahat hissetmemiştim. 
Peki hiçbiryer mi mutlu etmiyordu beni Avrupa tarafında derseniz size verebileceğim tek olumlu cevap tahmin edeceğiniz gibi BEŞİKTAŞ ve civarıdır. Neden olduğunuda herkes bilir. Nasıl bir insan mutlu olduğu, sevdiği insanlarla yanyana gelirse orayı sever bende BEŞİKTAŞ'ın kokusunu, ruhunu hissettiğim heryerde kendimi mutlu ve huzurlu hissederim. 

2 Kasım 2008 Pazar

designerk

Blogun yanına bunu da ekledim. Tamgaz yola devam ediyoruz.
Burdayım. Beklerim.