3 Kasım 2008 Pazartesi

ANADOLU > Avrupa

Geçen de çok sevdiğim bir arkadaşımı görmeye Maltepe'ye gittim. Giderken de E-5 üzerinden giden minibüsleri tercih ettim. Sebebi basit. Göztepe üzerinden minibüs yoluyla Kadıköy'den Maltepe'ye gitmek yayan dünya turuna çıkmaya benzer. Gidersin gidersin bitmez. Bi de minibüs şoförünün kağnı kullanır gibi aracı gıdım gıdım ilerletmesi hasta eder beni. Hani zaten hal ve hareketleri sinir bozucu bu adamları dur-kalklarla beraber çekmek tam bir işkence. Neyse konudan sapmadan devam edeyim. Doğma büyüme Kadıköy'lüyüm. Bunla da gurur duyarım. Koca İstanbul'da bana göre yaşanacak yegane yerdir. Caddesinden felan bahsetmiyorum. Yeldeğirmeni-Acıbadem-Hasanpaşa kısmı  bahsettiğim yerler. 
Bu mevkilerde doğup büyümüş her insan şanslıdır. Şanslı olmasının en büyük sebebi de gerçek bir mahalle kültürü ile büyümesidir. Çocukken oynanan oyunlar, bu oyunları oynanması için müsait oyun alanları ile doluydu buraları. Oyun alanları deyince de aklınıza şimdiki saçma sapan oyun alanları gelmesin. Bizim oyun alanlarımız apartmanlar arasında ki boş araziler ve kaldırım taşlarıyla yapılmış kalelerden ibaretti. Bir de tüm sokak araları. Hem de yokuş aşağı olup olmamasına bakılmadan. Mutluyduk. İşimiz gücümüz top peşinde koşturup arsalar da bulunan bir-iki meyve ağacını daha meyveler ham iken istila etmekti. Karın ağrıları olmadan, sızlanma olmadan, düşe-kalka büyümek. Zaten en ufak sızlanmada hanım evladı yaftasını yerdiniz ki bu da bütün mahalle hayatınıza damga vururdu.
Geçmişe hafiften bir dokundurduktan sonra bugüne döneyim. E-5 üzerinde giderken farkettim ki içinde yaşadığım kıtanın en yakın mekanları değişmeye başlamış. Yenisahra civarlarında yeni kocaman bir alış-veriş merkezi, kozyatağı civarlarında ki iş merkezleri derken bütün boş olan yerler dolmuş. Sonuçta aklımda kalanın tam tersi bir manzara vardı ki şoke olmam için yetti de arttı.
Bu silsile içerisinde Maltepe'ye vardım. Arkadaşım benim daha geç geleceğimi düşünmüş ki (göztepe minibüs yolu kullanacağımı sanmış ki benim dünya da en çok övündüğüm şey toplu taşıma konusundaki uzmanlığımdır) ondan bir 20 dakika ağaç etti beni. Bu esnada düşünme fırsatı buldum.
Ne kadar zamandır buralara adım atmamışım. Herşeyimle avrupa kıtasının o iğrenç bir o kadar da gereksiz mekanında zaman geçirmişim. Kendimi ayıplamadan edemedim. İçimde de garip bi his oluştu. Aynı eski zamanlardaki gibi mutlu hissettim kendimi anlicanız. Yabancılık hissetmeden, sıkılmadan güzel güzel kahvemi yudumladım. Avrupa yakasının hani değişilmez fonu taksim sokaklarında da her türlü atraksiyona girmiş her türlü haltı yemiştim ama kendimi hiç bir zaman rahat hissetmemiştim. 
Peki hiçbiryer mi mutlu etmiyordu beni Avrupa tarafında derseniz size verebileceğim tek olumlu cevap tahmin edeceğiniz gibi BEŞİKTAŞ ve civarıdır. Neden olduğunuda herkes bilir. Nasıl bir insan mutlu olduğu, sevdiği insanlarla yanyana gelirse orayı sever bende BEŞİKTAŞ'ın kokusunu, ruhunu hissettiğim heryerde kendimi mutlu ve huzurlu hissederim. 

2 yorum:

  1. fotoğraf süpermiş.nerden buldun ya? kadıköy bir zamanlar gerçekten de "köy"müş:)

    YanıtlaSil
  2. sen asıl kadıköy saray muhallebicisinde duvara asılı olan resimlere bak. kadıköy'ün en orjinal halleri gösterir fotoğraflarla dolu duvarları.

    YanıtlaSil