29 Eylül 2008 Pazartesi

Gula Sor

Bilmem nasıl başlamalı?
Ne demeli,
Nasıl etmeli,
Gulasor?
Dün gece yoldaydım,
Arka koltukta kırk numarada
Dimdik uyuyamadım.

Akıp giden arabanın seyrine uyan
Düşlerimi anlatmak istiyorum sana...
Geleceğin düşü ne kadar güzel,
Ve ne kadar ince...
Düşlerim, kıpırdayan, daldan dala konan
Bir serçenin canlılığını, kıvraklığını
Ve hareketlerindeki karmaşıklığı andırıyordu.

Ama bu düşler hayal değil!
Olacak ve olması gerekenin beynime yansımasıydı.
Bazen, en barbar gericiliğin, zülmun ve acının
Özgürlük türkülerini dindiremediği
Munzurun, Torosların doruklarındaydım.

Ateşler yakılı, mavzerler çatılı
İçimdeki ateşle, doğanın o dondurucu soğuğu
Birbirine karşı savaşıyor.

Nöbetteki yoldaş da
İnceden inceye bir türkü tutturmuş:
“De lori, lori, berxamın lori “
Bir iç geçiriyorum derinden,
Nedendir bilmem
302 Mercedesin artan hızına uyuyor düşlerim.

Bir baskındayım bazen,
Elimde dünya gericiliğine kan kusturan
Halkların silahı!
Kendimi yivle set arasında dönen,
Ve döne döne düşmanın ciğerlerini dağlayan
Kızıl kurşunlarda hissediyorum.

Toroslardan geçiyoruz.
İnce Memedi düşünüyorum.
Kel Abdi’yi,
Memedin gün batmadan
Anafartaları aşan kanatlı atını,
Hatçe’ye olan aşkını...

Sonra,
Sonra, sen geliyorsun aklıma,
Seni düşünüyorum Gulasor!
Al yanağını,
Bal dudağını
Zülüf saçını,
O minicik yüreğini düşünüyorum.

Bildiğin tek Kürtçe cümle geliyor aklıma:
“ Ez buka Kurmancanım “
İçin için gülüyorum...

Uyumuşum, çok kısa bir süre,
Şimdi buradayım...
Anandan aldım haberi, yakalamışlar seni.
İçim buruk, yüreğim çok daha katı.
Üzülmedim diyemem, üzüldüm.
Ama, yanıp yıkılmadım...

Bilmem, biliyor musun?
Düşman zindanda yenilmez diye düşünme hiç,
Hatırla İbrahim’i,
Mehmet Zeki’yi,
Orhan’ı!

Daha kurumadı
Cihan’ımızın kanı
Haykır sancağımızdaki kızıl şiarı!
Açıktan olmasa bile,
İçten içe:
“Gerillalar Ölmez, Yaşasın Halk Savaşı!
“ Sana diyeceğim şu ki:
Sen olmasan da, olur.
Ama, Olmanı istiyorum Gulasor

Hasan Hakkı Erdoğan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder