30 Aralık 2009 Çarşamba
29 Aralık 2009 Salı
'' NEDEN BİZE TAŞ ATIYORSUN? ''
Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde yine çocuk-polis karşı karşıya idi. Taşlara karşı yine gaz bombaları kullanıldı... ve AA muhabirinin objektifine takılan anlamlı bir fotoğraf...
Polise taş atan bir çocuk... ve o ortamda polisin kaldırıma oturup çocuk ile yaptığı sohbet...
J.D. Salinger
11 Kasım 2009 Çarşamba
5 Kasım 2009 Perşembe
Ben Buna AŞK Diyorum...
3 Kasım 2009 Salı
Stoppees' Guide to Photography and Light: What Digital Photographers, Illustrators, and Creative Professionals Must Know
PDF | 496 pages | 46 Mb | RS & DF
Publisher: Focal Press (November 5, 2008)
Language: English
Download from Rapidshare: (edit)
http://rapidshare.com/files/270427975/Stoppees__Guide_to_Photography_and_Light.rar
30 Ekim 2009 Cuma
Popular Photography October 2009
PDF | English | 41 Mb | RS & DF
Download from Rapidshare:
http://rapidshare.com/files/278551199/Popular_Photography_October_2009.rar
Download from Depositfiles:
http://depositfiles.com/files/x63seq35j
23 Ekim 2009 Cuma
Audrey Hepburn
Eğer saçların güzel olsun istiyorsan, bırak çocuklar ellerini geçirsin saçlarından.
İnce bir bedense isteğin, ekmeğini açlarla bölüş.
... ve güzel dudaklara sahip olmak için, sadece güzel sözler söyle... "
22 Ekim 2009 Perşembe
20 Ekim 2009 Salı
A2 Kaldığı Yerden
Geçen haftaki yazımda belirtmiş olduğum gibi yine Can Erdem sahneye çıkmış. Genç topçu 8 maçta 12 gole ulaşmış oldu! 3 gol de ondan gelmiş.
Takım liderliğini sürdürüyor.
8 maçta 7 galibiyet 1 yenilgi var. 28 gol atıp 6 gol yemişler. Maç başına 3'ün üstünde ortalama tutturmuş bir A2 takımı mevcut...
19 Ekim 2009 Pazartesi
Bir Şarkısın Sen
'' İstanbul'un Beşiktaş semtinde 80'li yılların sonu 90'lı yılların başında şöyle bir efsane dolaşırdı. İnönü Stadı'nın sol kanadından Alan Walsh isimli Süleyman Seba'nın askerlik arkadaşı olduğu söylenen yaşlıca bir futbolcu topu getirir ve öyle adrese teslim bir orta yaparmış ki, Metin, Ali, Feyyaz üçlüsünden hangisi ceza sahasındaysa hiç hareket etmez, Walsh'ün gönderdiği top onların kafasına çarpıp kaleye girermiş. Beşiktaş bu efsane ve 4-4-2 sisteminin Türkiye'de gelmiş geçmiş en iyi uygulayıcılarından birisi olan takımla Türkiye'de üst üste 3 sene şampiyon oldu. Recep, Kadir, Ulvi, Gökhan efsane geri dörtlüsü, Walsh, Şifo, Mehmet, Rıza, Wilson'dan (daha sonraları Zeki ve zaman zaman sarı fırtına Metin) oluşan orta dörtlü ve değişmeli olarak Metin-Ali-Feyyaz ikilisinin sürüklediği takım arka arkaya 3 sene Türkiye Ligi'nin tozunu attı. Ancak o takımın en önemli eleştiri alan noktası Avrupa başarısının yokluğuydu. Ancak gözden kaçmaması gerekir ki o senelerde İngiliz sistemi sadece Beşiktaş'ta değil, İngiltere'de de Avrupa'nın 1 numaralı kupa başarısına ulaşamamıştı. 1990-1994 arası (ilk sene Heysel faciasının cezası da dahil) hiç bir İngiliz takımı Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanamadı. O dönemin Beşiktaş takımının önemli özelliklerinde birisi de Fenerbahçe'ye karşı farklı skorlarla büyük üstünlük kurmasıdır. ''
1989/90
Engin, Recep, Gökhan, Kadir, Ulvi, Rıza, Şenol, Mehmet, Walsh, Halim, Zeki, İsmail, Turan, Saffet, Metin, Ali, Feyyaz
1990/91
Engin, K.Metin, Recep, Gökhan, Ulvi, Hamit, Kadir, Rıza, Mehmet, Şenol, Walsh, Turan, Mutlu, Halim, Wilson, Zeki, Metin, Ali, Feyyaz
1991/92
Bako, Recep, Gökhan, Kadir, Ulvi, Rıza, Hamit, Sergen, Şenol, Zeyer, Zeki, Turan, Halim, K.Metin, Mutlu, Mehmet, Ali, Feyyaz
18 Ekim 2009 Pazar
Tello?!?
16 Ekim 2009 Cuma
FilmEkimi Zamanı
Festival süresince hafta içi gündüz seansları 3,50 TL, hafta içi 19.00 seansları ve hafta sonu tüm seanslar tam 12 TL, indirimli 8 TL olacak. Gala gösterimleri ise 15 TL...
14 Ekim 2009 Çarşamba
Bir Umudum Sende...
10 Ekim 2009 Cumartesi
Meraklısına
İşin içinde '' Karagümrük parmağı var '' diyenleri haklı çıkartacak cinsten görüntüler...
Kapalı'nın güvenlik kamerası görüntülerinden bölümler...
Meraklısına:
http://www.youtube.com/watch?v=u7-3RYpSFmc
http://www.youtube.com/watch?v=zN8U0Rw0wVs
9 Ekim 2009 Cuma
Güzel Günler
2000'lerden itibaren Serdar Bilgili ile kısmen, demirören ile tamamen kaybettiğimiz saygınlığımız...
Her şeyden çok bu koyuyor insana...
Yukarıdaki beyanatın kime ait olduğunu tahmin etmek zor değil.
Bekleyeceğiz.
8 Ekim 2009 Perşembe
6 Ekim 2009 Salı
Öfke
Yine nobre'nin ilk yarıda uzaktan vurduğu topun kaleci tarafından çelinmesinden sonra, topa büyük hırsla koşması ve çizgiyi geçen meşin yuvarlağa öfke kusarcasına abanması... topun reklam panolarına çarpması...
tabata'nın golden sonraki hali... keza nihat'ın hali tavrı...
denizli'nin kucaklaşma anındaki o eblek sıfatı...
Bu fotoğraflar zihnimden gitmek bilmiyor.
Kimsenin adamı olma!
Aslında yazacak o kadar çok şey var ki... ama ne heves kaldı ne de güç...
Futbol takımıyla, yönetimiyle, Tribünüyle kan kaybediyor Beşiktaş... hem de eskisinden çok daha hızlı.
4 Ekim 2009 Pazar
Ben O Renklere Aşığım...
17 Eylül 2009 Perşembe
İspanya Gezi Notları # Part 3
BU GEZİYLE İLGİLİ DAHA UZUN UZUN YAZMAK SİZLERLE GÖRDÜKLERİMİ PAYLAŞMAK İSTERDİM. FAKAT UZUN ZAMANDIR YAZI YAZMA FIRSATI BULAMADIĞIMDAN DOLAYI BAZI ŞEYLERİ YERLİ YERİNDE HATIRLAYAMAYACAĞIMI BİLDİĞİMDEN DEVAMINI GETİRMİYORUM. AFFINIZA VE ANLAYIŞINIZA SIĞINARAK YAPIYORUM BUNLARI. ARTIK FRANSA VE AMSTERDAM TURU İLE İLGİLİ HAZIRLIKLARIM SÖZKONUSU. UMARIM BU YENİ TURU HER ANIYLA SİZİNLE PAYLAŞABİLİRİM...
5 Eylül 2009 Cumartesi
1 Eylül 2009 Salı
Bir Zamanlar...
but i'm lookin' at you the whole fuckin' time...
once upon a time i could control myself...
once upon a time i could lose myself...
once upon a time i could love myself...
once upon a time i could love you...
once...
1 günlük garip İstanbul ziyaretimin son saatlerinde, evimde kendimi yabancı gibi hissetmeme tam da bu sözler en iyi anlamı yükleyebilirdi.
Abbas tekrar yolcu...
'' Parmak uçlarım...
Dokunmak istiyor çocuklar gibi.
Önümde uzayıp aksın bir su gibi.
Merak ettiğim gövden;
ateşte çaydanlık, camda yağmur, bahçede ıhlamur,
masamda incir rakısı, yatağımda ten kokusu.
Teninle tanışmanın zamanı...
Teninle konuşmanın zamanı...
Senin tenin sıcak.
Benim içimde bir kedi.
Yumdu gözlerini:
- İşte aşk!
dedi. ''
'' - İşte aşk! dedi. ''
30 Ağustos 2009 Pazar
İspanya Gezi Notları # Part 2
24 Ağustos 2009 Pazartesi
İspanya Gezi Notları # Part 1
20 Ağustos 2009 Perşembe
Uzaklarda,,,,
14 Ağustos 2009 Cuma
Mola
Gittiğim yer teknolojiden izole olacağı için bir süre yazılarımı paylaşamayacağımı belirtir, yine de fırsat bulursam ilk işimin buraya yazmak olacağını yinelemek isterim.
Özellikle sevgili Korkmaz'ın İspanya maceraları için sabırsızlanmaktayım:)
Şimdiden her ikimize de iyi yolculuklar...
Başlıkta belirttiğim gibi...
şahsım adına kısa bir mola.
9 Ağustos 2009 Pazar
Kahveci Sorunsalı
7-8 yıl sonra Nihat'ın tekrar buralarda olması, kendisini etkiliyor haliyle. Beşiktaş'tan ''gelecek vaad eden genç topçu'' olarak ayrıldı, özellikle Real Sociedad dönemi çok parlaktı, milli takımda da başarılı maçlar çıkardı ve bence -kendisi için- daha da önemli olan, milli takımda kaptanlık mertebesine yükseldi.
Şu an ki mevcut duruma baktığımda Nihat, kendisini biraz farklı ve ayrıcalıklı görüyor olabilir. Bu takımın içinden yetişti, yurt dışı macerası çoğunluklu başarılı geçti, yaşı artık 30 oldu, tecrübelendi, kariyeriyle bir şeyleri artık ispatladığını düşünüyor ve kendisine de ona göre davranılmasını bekliyor olabilir.
Ve kanımca en önemlisi husus, Nihat'ın takımda ağabey modeline soyunması... yukarıdaki nedenlerden ötürü ''bu takımın saha içi ve dışı lideri benim'' hissine kapılması oldukça yüksek bir ihtimal... dolayısıyla Korkmaz'ın aşağıda taşımış olduğu endişe ve benim düşüncelerimin çıkış noktası da Nihat'ın bu liderlik hissiyatı...
8 Ağustos 2009 Cumartesi
Tek Derdim....
Ceza Hukuku Açısından Kimyasal Kastrasyon
Kastrasyon, bireyin cinsel salgı bezlerinin alınması suretiyle cinsel faaliyette bulunma ve üreme yeteneğinin tamamen sona erdirilmesi amacını taşır. Kastrasyon, bireydeki cinsel isteği ve cinsel ilişkide bulunma yeteneğini tümüyle bitirebilirken, bireyin cinsiyetine ilişkin belirtileri de ortadan kaldırabilir. Dolayısıyla, bu müdahalenin kişide fiziksel ve ruhsal açıdan büyük etkiler meydana getirebileceği aşikârdır.
Yukarıda bahsi geçen biyolojik kastrasyon dışında, son yıllarda çeşitli ülkelerde tartışılmaya ve uygulanmaya başlanmış kimyasal kastrasyon hususu da dikkat çekmektedir. Bu yöntemle bireyin, biyolojik kastrasyondan farklı olarak cinsel faaliyette bulunma yeteneği bitmemekte, ancak tahrik duygusu öldürülmektedir. Kimyasal kastrasyonla, bireye hap içirilerek kimyasal yolla hadım etme amaçlanır. Örneğin İngiltere’de libido azaltılıncaya kadar günde 5mg, sonra da 1mg stilbestrol kullanılarak kimyasal kastrasyon uygulanmaktadır. Kimyasal kastrasyon yoluyla insanın cinsel ilişkiye girebilme yeteneği elinden alınmamakta, bu aktivitesi ortadan kalkmamakta, ancak kişi şahsi olarak cinsel ilişki başlatamamakta, karşı cins veya çocuk gördüğünde tahrik olamamaktadır.
Cinsel suç faillerine kimyasal kastrasyon uygulanması talebi, yaptırım türü olarak düşünülmektedir. Kastrasyon, tarih boyunca Avrupa, Çin, Hindistan, Afrika ve Orta Doğu gibi farklı coğrafyalarda sosyal veya dini nedenlerle yapılmışken; günümüzde farklı ülkelerde farklı uygulama şekilleriyle karşımıza çıkmaktadır. Kimyasal kastrasyonun kabul gördüğü devletlerin başında ABD gelmektedir. ABD’nin Teksas ve Kaliforniya gibi eyaletlerinde kimyasal kastrasyon uzun yıllardır bir cezai yaptırım olarak kullanılmaktadır. ABD’de bu yöntem güncel olarak suçlu kişiye yirmi yıl hapis cezası veya kimyasal kastrasyon uygulanması şeklinde faile seçimlik hak olarak bırakılmaktadır. Kimyasal kastrasyonun uygulandığı diğer ülkeyse Çek Cumhuriyeti’dir. Geçtiğimiz on yıllık süre zarfında, doksanın üzerindeki hükümlüye, biyolojik kastrasyon uygulanmıştır. Bu açıdan Çek Cumhuriyeti, biyolojik kastrasyon uygulandığı tek Avrupa ülkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Polonya ise kimyasal kastrasyonu öncelikle pedofili hastaları üzerinde uygulayarak, bu alanda farklılık yaratmıştır. İngiltere, İsveç, Danimarka, Kanada da aynı ABD’de olduğu gibi cinsel suç failine bir süredir seçimlik hak tanımaktadır. İtalya’da da geçtiğimiz dönemlerde bir dizi cinsel suç vakasının vuku bulması, tartışmaları doruk noktasına çıkartmış; hükümet biyolojik kastrasyon uygulaması yönünde fikir birliği içinde olmuştur. TBMM milletvekilleri de İtalya’daki olaylardan esinlenip, cinsel suç faillerine kimyasal kastrasyon uygulanması görüşünü ortaya koymaktadırlar. Ancak İtalya’dakinden farklı olarak, tekerrür halindeki suçlar için ve ağır pedofili hastaları için uygulanması görüşünde birleşmişlerdir.
TBMM milletvekillerinin sunduğu teklif doğrultusunda kimyasal kastrasyonun tekerrürü halinde failde ağır pedofili varsa kimyasal kastrasyon uygulaması düşünülmektedir. Bu kapsamda cinsel istismarın ele alınması da doğru olacaktır. Cinsel istismar, cinsel hazza ulaşmak amacıyla, bir çocuğun kullanılmasıdır. Cinsel istismarın görünüş şekilleri, çocuğun cinsel organını okşamak, tecavüz etmek, teşhircilik yapmak, çocuk pornografisi gibi hallerdir. Erişkin cinsel ilişkisi yerine cinsel doyum için çocukları seçen pedofili hastalarının temelinde psikoseksüel rahatsızlık yapmaktadır. Pedofili hastalığını, psikolojik sorunlar ve hastalıklar dahilinde cinsel kimlik bozuklukları altında inceleyebiliriz. Dolayısıyla bir pedofili hastasının, TBMM milletvekillerinin belirttiği gibi cinsel suçun tekerrürü halinde kimyasal kastrasyona tabi tutulması, onlara öncelikle ruhsal açıdan tedavi uygulamak gerekebileceğinden, eleştirilebilecek bir tutum olabilir.
Günümüz toplumlarında kabul edilen önemli cezalandırma ilkelerinden birisi de, cezanın insan onuru ile bağdaşması ilkesidir. Hümanizm ilkesiyle artık bedensel cezaların önüne geçilmekte ve insan haysiyetiyle durum söz konusu olmaktadır. Cezalar, cismani eziyet şeklinde olmamalıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5. maddesinde bu konu şu şekilde ifade edilmiştir: “Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsanî, haysiyet kırıcı cezalara veya muameleye tabi tutulamaz”. 1982 Anayasası 17/3’te ise bu ilke, “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan cezaya-muameleye tabi tutulamaz.” şeklinde belirtilmiştir. Cezaların kanunlar ile düzenlenmiş olmasına karşılık, kanundaki düzenlemeyle getirilmiş olan cezaların insan onuru ile bağdaşmaması da olanaklıdır (uzuv kesme vb). Kimyasal kastrasyonun da, uzuv kesme gibi ağır olmasa da, şahsi haysiyetle bağdaşmadığı söylenebilir. Özellikle kastrasyonun uygulandığı faillerin, manevi (psikolojik) işkenceye maruz kaldıkları düşünülebilir. Cinsel hayatın bitmeyip, ilişki dışı tahrikin önlenmesiyle, özellikle ataerkil toplum yapısına haiz ülkemizdeki bireylerin haysiyetlerini kırıcı durumlar meydana gelebilir, ilacın yan etkileriyle kişilerin cinsiyetlerine ilişkin özelliklere zarar gelebilir. Failin manevi işkence muamelesine maruz kalması söz konusu olabilir.
Cezanın kanunlarda yer almasının yanı sıra işlenen suçun yarattığı zararı karşılığı ile; yani suç ile cezanın orantılı olması gerekir. Bu; orantılılık, ölçülülük ilkesinin bir sonucudur. Kimyasal kastrasyonun, suçun bir daha işlenmesini engellemek ver diğer bireyleri korumak için uygulanmasının ne derece orantılı ölçülüğü olduğu tartışmalıdır. ABD’nin bazı eyalet ceza kanunlarında hâlâ cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar ölüm cezasıyla cezalandırılmaktadır.
Gülin Yıldırımkaya’nın 16.07.2009 tarihinde Habertürk Gazetesi’ndeki “Tecavüz Sanıklarına Kimyasal Kısırlaştırma Cezası Verilsin mi?” başlıklı haberinde konuyla ilgili farklı tarafların görüşleri aşağıda sıralanmıştır;
Alev Dedegil - Ak Parti İstanbul Milletvekili: “Ben bu konu üzerine çalışma yaparken hukukçularla da görüştüm, insan haklarına aykırı olduğunu düşünmüyorum. Biyolojik kastrasyon farklı ama benim önerdiğim kimyasal kastrasyon kişinin cinsel aktivetisini sonlandırmıyor, kontrol altına alıyor. Asıl insan haklarına aykırı olan küçük bir çocuğa tecavüz edilmesidir. İnsan hakları diye diye neredeyse bu tür suçlulara “Ne kötü, ne ayıp” bile diyemeyeceğimiz bir noktaya geleceğiz. Hukukta evrensel ilke var biliyorsunuz, kişiler suçları ispat edilene kadar suçsuz muamelesi görüyor. Yani bir anne çocuğuna tecavüz ederken adamın birini yakalayacak ve ona suçu ispat edilene kadar suçsuz muamelesi yapacağız öyle mi? Bu tür suçlarda ciddi önlemler almamız gerektiğini düşünüyorum, bu çerçevede kimyasal kastrasyonun caydırıcı olacağına inanıyorum.”
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı: “Türkiye’de kimyasal kısırlaştırma uygulaması yapılabilir. Ama daha önemlisi pedofili hastalarındaki genetik yanı araştırmak. Böyle bir eyleme başvuruyor olmalarında, kendilerinin de başından geçen bir istismar kökeni var mı araştırılmalı. Çocuk istismarı vakalarında, istismarcı kişinin kendisi de aslında kurban olabiliyor. Bu noktada tıbbi desteğe de gereksinim duyulabilir. Kimyasal kısırlaştırma uygulaması İskandinav ülkelerinde de var. İnsan haklarına aykırı mı? Tabii ki bir insanın bedenine yönelik müdahaleye, vücut dokunulmazlığına yönelik bir eyleme girer. Ama aynı zamanda bu suçun bir daha işlenmesini engellemek ve diğer çocukları korumak gibi bir işlevi de vardır. Kimyasal kısırlaştırma uygulaması özellikle tıbbi etik alanında çalışan kişiler tarafından kapsamlı olarak araştırılmalı. İlk başta bir hak ihlali olarak değerlendirilse de, diğer yandan çocuklar ve toplum sağlığı açısından koruyucu bir tutum.”
İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan: “Her birey maddi ve manevi varlığını koruma, geliştirme hakkını sahiptir. Bu bağlamda vücut dokunulmazlığı kuralının ihlal edilmemesi gerekiyor. Sağlık kurulu raporlarıyla, suçlu olduğu tespit edilen bireylere bu tür yöntemlerin önerildiğini dünyaya baktığımızda da görüyoruz. Ancak bu yöntem insan haklarını ihlal edici bir cezadır. Çocuk tecavüzlerinde yasalarda belirtilen cezalar uygulanmalıdır. Ayrıca çocukların korunması açısından devlete yüklenmiş sorumluluklar vardır. Devlet aileler ve çocuklar üzerindeki görevlerini yerine getirmezse, suçu işleyen kişiye verilen kimyasal kısırlaştırma cezası çözüm olabilir mi? Bu tarz yöntemler yerine, sosyal bir takım tedbirler alınması daha akılcı olur. Diyelim ki bu yöntem uygulanmaya başlandı, mağdur olan kişiler adalet anlamında tatmin olacak mı? Bir de Türkiye’deki değer yargıları sorunu var. Toplum olarak değer yargılarımıza önem veriyoruz. Ceza noktasında da müşteki tatmin olmalıdır. Aksi halde adalet mekanizması yara alır ve çok daha kötü sonuçlar doğabilir. “Kimyasal kısırlaştırma” yöntemi, suçu işleyen kişi üzerinden çözüme gitmek ve sorumluluğu üzerimizden atmak, kolaycılık, kestirip atmak demektir.”
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Ceza Hukuku Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Köksal Bayraktar: “Böyle bir ceza bence insan haklarına da ceza hukuku yaklaşımına da aykırıdır. Ceza hukukunun amacı, suçlu olan kişiyi iyileştirmek ve topluma duyarlı bir birey haline getirmektir. Bunun eğitimsel, kültürel, sosyal kısımları vardır. Rehabilitasyon denilen de bir kavram bulunmaktadır. Bu da insanı iyileştirme anlamına gelir. Yani, kimyasal kısırlaştırma, rehabilitasyona ve ceza hukukuna taban tabana zıttır. Adeta ilkel ceza hukuku dönemlerinin bir kalıntısıdır ve son derece yanlıştır.Bugünkü modern ülkelerin hiç birinde böyle bir ceza uygulaması yoktur. Çocuk tecavüzü konusunda yeni ceza hukukunda emniyet tedbirleri vardır. O tedbirler uygulanır. Eğitim verilmeli ki bu bireyler iyileşme gösterip bir daha bu davranışı sergilemesin. Çocuk tecavüzü suçlarında durum aynı zamanda psikolojiktir. Her suç kişiden çok toplumun hastalığıdır. Toplumdaki eksiklikler, yanlışlar ve kötülükler belirli kişilerde suç olarak ortaya çıkar. Kimyasal kısırlaştırma da tasfiye edici bir yaklaşımdır, iyileştirici değil.”
Şahsi görüşüme değinmek gerekirse,
Cinsel suç faillerine kimyasal kastrasyon uygulanmasının kişinin vücut bütünlüğü ve dokunulmazlığı hakkına aykırılık teşkil edeceğini, ayrıca bunun bir tür insan hakları ihlali olabileceğini düşünmekteyim. Ceza hukukunun amacının suçluyu rehabilite etmek olduğu aşikârdır. Kimyasal kastrasyon yaptırımıyla caydırıcılığın ölçüsü kaçabilir. Bu şekilde kişinin kendi başına cinsel ilişki başlatma hürriyetinin elinden alınması söz konusu olacaktır. Failin pedofili olması durumunda, bedensel ceza vermek yerine öncelikle neden bu fiile başvurmuş olabileceği araştırılmalıdır. Kendisine tıbbi destek verilmelidir.
Cinsel suç işlenmesini engellemek ve çocukları korumak için bu yaptırımın orantılı, ölçülü ve insancıl olduğu kanısında değilim. Böyle bir yaptırımın, işin içinden sıyrılıp kolaya kaçmak olduğu fikrindeyim. Suçlular, ne olursa olsun iyileştirilmelidir. Onlar, topluma duyarlı bireyler haline getirilmelidir. Kimyasal kastrasyon uygulamasının ilkel bir yöntem olduğu kanısındayım. Adeta eski hukuk sistemlerinde var olmuş kısasa kısas uygulamasının bir başka görüntüsü gibidir. Hırsızın elini kesmekten hiçbir farkı yoktur. Suçluyu eğitmeliyiz ki; bir daha suç işlemesin. Aksi halde, eğitmek yerine bu tip yaptırımlar faili toplumdan uzaklaştırır, onu toplumdan dışlar ve tasfiye eder. Kişi, toplum dışına itilmiş olur ve onun diğer bireylerle iletişim kuramamasına zemin hazırlar. Bunların sonucunda, fail toplumdan intikam alma psikolojisine bile girebilir. Kimyasal kastrasyon yönteminin bilimsellikten uzak olduğu, modern rasyonel hukuk ilkeleriyle uyumsuz kalacağı açıktır. Suçlunun ıslahı için modern yöntem bu olmamalıdır. Failin, zorunlu kamu hizmetiyle ya da eğitim destekli hapis cezalarıyla hayata tutunması sağlanmalıdır. Topluma kazandırma ancak ve ancak bu ve benzeri yollarla olur.
5 Ağustos 2009 Çarşamba
Mutlu Son....
Geçen hafta bahis dünyasına geri dönüş yapmak niyetiyle malum bir kaç sitede gerekli istatistiki çalışmaları yapmaya çalışırken birden Barcelona'nın ayın 16'sında Bilbao ile Süper Kupa maçı oynayacağını gördüm. Tabi hemen bizim yol arkadaşı Burak'ı telefonla taciz etmeye başladım. Dedim abi bizim yol güzergahı yalan olmuştur ayın 16'sında Bilbao'da maçtayız. Bu haberi alınca o an mesai de olan Burak abartıya kaçmadan gereken mutluluk ve coşku tepkileriyle karşılık verse de bir anda maçın tarafsız saha da olabileceğini söyledi. Bende hemen maçkolikten bir sene önceki finale baktım. Aklıma gelen ilk şey buydu açıkçası. Süper Kupa finalinin bizimki gibi tek maç değil de iki maç üzerinden oynandığını ve maçlarında evsahibi-deplasman usulü yapıldığını görünce hemen Barça sitesinden bilet kontrolü yaptım. İşin sonunda da yukarıda ki fotolarda gördüğünüz bileti ve mevkileri belirledik. Gerekli ödemeleri yaptık.
Şimdi sıra üstüme bir Beşiktaş forması geçirip maç günü Camp Nou'da yerimi almak. Bakarsınız bi fırlamalık yapıp hep hayalini kurduğumuz "Carles Puyol Türk Olsun" ile "Maç NTVSpor' da İzlenir" pankartını açmışız. Hiç belli olmaz. Bu kadar şeye cesaret ettik heralde bunu da yaparız gibime geliyor. Benden size tavsiye maç günü hangi kanalda yayınlanırsa maç oturup izleyin.