18 Aralık 2008 Perşembe
Zamansız Ölüme Mektuplar #3
Bir sonbahar akşamıdır, yüreğim soğuk! Sarmış ruhumu ölüm korkusu… Adına iş denilen kumlama atölyesinde yazmışım adımı zamansız ölüm listesine. Gün be gün omuz omuza çalıştığım arkadaşlarımın ölümünü izlerken bir sancı düşer ruhuma, yüreğim buz kesilir korkudan. 24 Ekim’de yitirdiğimiz arkadaşım Hüseyin gelir aklıma, nemlenir gözlerim, yaş dökülür pınarından…
En son geçen sene duymuştu Hüseyin’in feryadını benim sahipsiz güzel ülkem. Demişti ki “Yarın ölümü beklemem için gönderecekler beni köyüme, ambulans masrafını kendim ödemem gerekirmiş”... Bu garibimin son mesajıydı ülkesini yönetenlere... Hüseyin’im çaresiz dönmüştü köyüne, beklemişti göç etmeyi ebediyette... Geçim sıkıntısı, çaresizlik, ölüm bekleyişinde huzur vermemişti kendisine. Bir Temmuz gününde, Temmuz sıcağında ansızın yüreği buz kesilivermişti, boğazı düğümlenmiş, yattığı yatakta öylece kalakalmıştı ve gözleri nemliydi, tıpkı bu akşamki gözlerim gibi…
RUHU BİR ISLIK UĞULTUSUYLA ALMIŞTI BEDENİNİ
Çaresizliğe, geçim sıkıntısına dayanamayan eşi tarafından terkedilmişti Hüseyin’im. Bacası dumansız yuvasında, baş ucunda iki evladıyla baş başa kalmıştı. Garibim ölmüştü, bedeni emanet kalmıştı orada. Hassas, duygusal bir emanetti O artık…
Sürekli gözlerini kaçırırdı yavrularından. Dayanamazdı, kıyamazdı ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözleriyle yavrularına bakmaya. Üç ay sonra ruhu bir ıslık uğultusuyla almıştı bedenini, çocukları kalmıştı ortada, garibim sessizce gitmişti kendi gibi zamansız ölüme yakalanan amca oğlu kot işçisi Beytullah’ın yanına...
EN BÜYÜK ÖLÜM ÇARESİZLİKTİR
Anladım ki insan bedeninde can varken de ölebiliyormuş. En büyük ölüm çaresizliktir. En büyük ölüm çocuğunun istediğini alamamaktır. Eşimin dedesi bazen beni teselli etmeye çalışır, “İnsanoğlu yaşar ve ölür, hepimiz öleceğiz. Bu korkunun seni üzmesine izin vermemelisin” diyerek. Şimdi cevabını yazıyorum “Evet, dedeciğim, senin yaşında gitmek sadece kişinin hayatında değişikliktir. Ama, 25-30 yaşlarında zamansız ölüme gitmek sadece kişinin kendi hayatında değişiklik değildir. Kişinin sorumluluğundakilerin hayatında da değişikliklere yol açar ve onları geleceksiz, çaresizlikle baş başa bırakır. Sen kurtulmuş oluyorsun, onlarsa ölmüş. Beni saran korku, ölümümden çok çocuklarımı çaresiz bırakma korkusudur.”
HEPİMİZ BİRER BİRER GİDİYORUZ
En son 2 Aralık’ta iki arkadaşımızı kaybettik. Adem İncirli ve Mustafa Kaleli. Onlar da sesiz sedasız gittiler. Hepimiz birer birer gidiyoruz. Çaresiz, kalbi kırık, katillerimizin cezalandırıldığını göremeden...
Kot Taşlama İşçileri Dayanışma Komitesi’nden eski kot işçisi Abdulhalim Demir
14 Aralık 2008 Pazar
Neler Oluyor Bu Takıma!....
12 Aralık 2008 Cuma
Mahalle Kültürü #2
Mahalle Kültürü #1
7 Aralık 2008 Pazar
Ne Zaman...
26 Kasım 2008 Çarşamba
Mahalle Kültürü #1
She-ra, He-man, Voltron,Şirinler...
Tek kanallı çocukluğumuzda iyi ve kötü ayrımı yapmamızda, paylaşımın herşeyden önemli olduğunu öğrenmemizde bu çizgi filmlerin yeri büyüktür.
Power rangers, pokemon ve benzeri çizgi dizilerin yanında bu çizgilerin 2-3 sınıf hatta hatta bazen sınıflar altı çocuk yapıtlarıyla karşılaştırılmasının dahi mümkün olmadığı/olamayacağı aşikardır.
Özellikle şirinler de kollektif yaşamın güzelliklerini şuan ne çizgilerde ne dizilerde ne de sinemalarda ya da sanatın herhangi bir dalında yakalayamamızda toplumun neden bu kadar benmerkezci, bencil ve çığrından çıkmış olduğunu anlatıyor. Yaşadığımız düzen dahilinde çocukların o temiz beyinlerini işgal eden bu davranış öğelerini onların hayat görüşü haline getirmeyi kendine görev edinen çalışmaların hergün çoğalması ve insan etkileşiminde büyük yeri olan televizyonda kendilerine rahatlıkla yer bulabilmeleri, ebeveynlerinde bunları büyük bir iştahla sindirmeleri gerçekten insanı korkutacak cinsten.
Bu kadar lafebeliğinden sonra işin aslına gelmek gerekirse çocukluğumuzda izlediğim bu çizgilerin güzelliklerini hala içimde hissediyor olmak, yakın çevremdeki benle yaşıt arkadaşlarım, dostlarımla bunlar üzerinde muhabbet edip eski günleri yadetmek inanılmaz mutlu ediyor beni. Bu çizgilerin dışında Heidi, Şekerkız Candy gibi bizden önceki dönemlerin çocuklarında da hala etkisi süren birçok güzel çizgi mevcut. Bu güzellikleri şimdi çocuklarla, yeğenlerle, torunlarla paylaşamamak eminim herkesi üzüyordur. Zamane çocuğu dediğimiz veletlerin bilgisayar ortamında büyümelerini tabi ki yanlış bulmuyorum. Aksine çevremdeki ebeveynleride bu şekilde yönlendirmeye, bilgilendirmeye çalışıyorum. Ama yine de bu eski çizgi dizileri bu sanal dünyanın nimetlerinden faydalanarak evlerimizde muhafaza edip çocuklarımızın kurtlar vadisi gibi hiçbir anlamı,önemi olmayan tv yapımlarından uzaklaştırmak için kullanmamanın da yanlış olduğunu düşünüyorum. Hem biz de bunlar sayesinde çocuklarımızla oturup izleyerek eski günleri yadeder, çocuklarımızla daha yakın bir iletişime geçebiliriz.
Şirinler (Smurfs): Belçikalı (babası İngiliz) çizer Peyo'nun ünlü eseri. 1958'de Pierre CullifordÇizgi roman olarak ortaya çıktı. 1981'de televizyonda gösterilen Şirinler büyük ilgi gördü. Orijinal ismi "Schtroumpfs" (İngilizce'de "Smurf")tur. karekterlerin yaratıcısına göre orjinal isim, bir dil sürçmesi eseri tesadüfen ortaya çıkmıştır. Yıllarca Türkiye'de de gösterilen ve beğeni ile izlenen çizgi film, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bir çok ülkede, yüksek izlenme oranlarına rağmen gösterimden kaldırılmıştır.
Şirinler hakkındaki bir iddia uzun zamandır tartışma yaratmıştır. Bu iddiaya göre Peyo bir komünisttir ve Şirinler'in İngilizce adı olan "smurf", "kızıl bayrak altında yaşayan küçük adamlar" veya "kızıl şapka altındaki sosyalist adamlar" (socialist man under red father-flag) cümlelerinin kelime baş harflerinden türetilmiştir. Şirin babanın kırmızı şapkası Karl Marx'ı andıran sakal yapısı, Şirin Köy'de hiçbir mabed veya tapınağın olmayışı, tanrının görevini üstlenen ve materyalizme göndermelerde bulunan doğa ana zaman baba gibi figürlerin oluşu, tüm şirinlerin komünal ve işçi-köylü bir yaşam sürmeleri, herşeyin elbirliği ile yapılışı,herkesin yeteneğine göre bir görevi oluşu ve hiç para (kapital) kullanmayışları bu iddiaları tetiklemiştir. Ayrıca baş kötü Gargamel'in paraya karşı olan hırsının da, komünal toplumun düşmanı olan kapitalizmi sembolize ettiği iddia edilmektedir. Ayrıca kötü Adam Gargamel'in, papaz cüppesi giyerek dini-misyonerliği sembolize ettiği, para düşkünü olduğu ve Şirinleri sürekli yemek istediği için Amerika'ya benzetildiği ortaya atılmıştır. İngilizce ismi "Azrail" olan, Gargamel'in kedisi "Azman"'ın Amerika'nın peşinden koşan küçük insanları sembolize ettiği sanılmaktadır. Bu yüzden çeşitli ülkelerde Komünizm propagandası yapmakla suçlanmış, yayını yasaklanmıştır.(kaynak:wikipedia)
Voltron:Yüz hayvanın kralı beş aslan), 1980'li yıllarda televizyon için yapılmış bir dev robotçizgi dizidir. Tam adı ise "Voltran:Evrenin Savunucusu"dur.Dizinin ana karakterleri 5 adet mekanik aslan robot ve bu robotları kumanda eden (pilot) 5 kahraman savaşçıdır. Her aslanın ayrı bir yeteneği vardır. Ancak bu 5 aslan bir tehlike anında bağımsız savaşabildikleri gibi bir araya gelerek dev bir robot olan Voltran'ı oluşturmaktadırlar.(kaynak:wikipedia)
He-Man: Kainatın Hakimleri (Masters of the Universe) serisindeki ana karakterlerden biridir. Bu karakter etrafında üretilen bir çok ürün arasında; Filmation Stüdyoları tarafından üretilen çizgi film He-Man ve Kainatın Hakimleri (He-Man and the Masters of the Universe) Türkiye'de en çok bilinenidir.1983 ila 1985 yılları arasında çekilen çizgi film; 130 bölüm olarak çekilmiştir.
Seride; He-Man ve arkadaşları Eternia'yı ve Şato'sunun sırlarını İskeletor'un kötü emellerinden korumaya çalışır.
He-Man Eternia prensi Adam'ın süper kahraman olan ikinci karakteridir. Grayskull Castle (Gölge Mağrası)'nın gizli güçleri kendi taşıdığı kılıcı ile ilişkilidir. Kılıcını havaya kaldırıp "By the power of Grayskull" (Gölgelerin Gücü Adına) der ve kahramanlıklarına başlar. Yanından ayrılmayan yol arkadaşı Cringer (Titrek) bu sihirli söz sayesinde Battlecat (Atılgan) olur ve maceralara beraber atılırlar. (kaynak:wikipedia)
18 Kasım 2008 Salı
Live By It - Harley Davidson
16 Kasım 2008 Pazar
IPhone'da Radyo Dinlemek İçin
4 Kasım 2008 Salı
Bir Yeşilçam Fenomeni "Yaşar Usta"
Bir sahne daha vardır ki izlerken yumruk gibi oturur adamın boğazına, fabrikada bir işçi olan Yaşar Usta görücü usulü Melek Hanım ile evlenmeye kalkar, Melek Hanımın büyük oğlu Ferit okuldan Alev ile sevgilere yelken açar lakin kızın babası ustanın çalıştığı fabrikanın sahibidir, hertürlü pisliğe başvurup mevzuya engel olmaya, dallandırıp budaklandırmaya çalışır ve olaylar gelişir-Yaşar usta sinemamızın efsane sahnelerinden birine imza atar;
Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, herşeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak. Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. Ama nasıl yakışmaz. Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin. Anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime. Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile.
dipnot: Bu post tamami ile belestepe'den kopyala yapıştır yapılmıştır. Teşekkürü borç biliriz.
3 Kasım 2008 Pazartesi
Google Analytics
ANADOLU > Avrupa
28 Ekim 2008 Salı
27 Ekim 2008 Pazartesi
Coming Soon
Şimdilik adres veremiyorum. Çünki adını ne koymalıyım karar veremedim.
DNS Ayarlarıyla Oyna Özgürlüğü Yakala
Windows XP Kullanıcıları için DNS Ayarları:
* Başlat menüsünden Denetim Masası sekmesine tıklayın.
* Denetim Masası penceresi içerisinde Ağ Bağlantıları sekmesini tıklayın.
* Ağ Bağlantıları penceresi içerisinde internete bağlandığınız bağlantı isminin üzerine gelip mousen sağ tuşuna tıklayıp Özellikler kısmına girin.
* Özellikler penceresinde İnternet İletişim Kuralları (TCP/IP) sekmesini seçip altında yer alan Özellikler butonuna tıklayın.
* Açılan pencerede alt kısımda yer alan Otomatik DNS kısmını manual yapıp Yeğlenen DNS Sunucu kısmına 4.2.2.1 onun altına yeralan Alternatif DNS Sunucu kısmına 4.2.2.2 yazın ve özgürce internette dolaşmaya başlayın.
11 Ekim 2008 Cumartesi
Kimse Kaldı mı?
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü ben sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları topladılar,
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü sendikacı değildim.
Sonra Yahudileri topladılar,
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü Yahudi değildim...
Sonra beni almaya geldiler...
BENİM İÇİN SESİNİ ÇIKARACAK
KİMSE KALMAMIŞTI!...
!!!!!
8 Ekim 2008 Çarşamba
Beşiktaş:0 Devam Eden Hayat: 1
5 Ekim 2008 Pazar
Champions League
Avatar The Last Airbender -Summer 2010-
1 Ekim 2008 Çarşamba
Futbol Kulübü - Football's Coming Home
NTVSpor - Euro Gol Müziği
IPhone Ringtones
IPhone'lu Günler
Teknolojiyle ilgili olarakta deli bir Apple ve Google savunucusuyum. Adamlar birşey çıkardımı da kesin çevrede ilk önce benim haberim olur. Adamları seviyorum. Hem onları hem teknolojilerinin hem yeniliklerini hemde tasarımlarını. Sözün özü hayırlı olsun isterim bu olayın. En azından aldığımdan beri kurcalaya kurcalaya bi hallere soktuğum bu aletle ilgili olarak blogumda linkler verip ele güne yardımcı olmaya çalışıcam.
29 Eylül 2008 Pazartesi
Gula Sor
Ne demeli,
Nasıl etmeli,
Gulasor?
Dün gece yoldaydım,
Arka koltukta kırk numarada
Dimdik uyuyamadım.
Akıp giden arabanın seyrine uyan
Düşlerimi anlatmak istiyorum sana...
Geleceğin düşü ne kadar güzel,
Ve ne kadar ince...
Düşlerim, kıpırdayan, daldan dala konan
Bir serçenin canlılığını, kıvraklığını
Ve hareketlerindeki karmaşıklığı andırıyordu.
Ama bu düşler hayal değil!
Olacak ve olması gerekenin beynime yansımasıydı.
Bazen, en barbar gericiliğin, zülmun ve acının
Özgürlük türkülerini dindiremediği
Munzurun, Torosların doruklarındaydım.
Ateşler yakılı, mavzerler çatılı
İçimdeki ateşle, doğanın o dondurucu soğuğu
Birbirine karşı savaşıyor.
Nöbetteki yoldaş da
İnceden inceye bir türkü tutturmuş:
“De lori, lori, berxamın lori “
Bir iç geçiriyorum derinden,
Nedendir bilmem
302 Mercedesin artan hızına uyuyor düşlerim.
Bir baskındayım bazen,
Elimde dünya gericiliğine kan kusturan
Halkların silahı!
Kendimi yivle set arasında dönen,
Ve döne döne düşmanın ciğerlerini dağlayan
Kızıl kurşunlarda hissediyorum.
Toroslardan geçiyoruz.
İnce Memedi düşünüyorum.
Kel Abdi’yi,
Memedin gün batmadan
Anafartaları aşan kanatlı atını,
Hatçe’ye olan aşkını...
Sonra,
Sonra, sen geliyorsun aklıma,
Seni düşünüyorum Gulasor!
Al yanağını,
Bal dudağını
Zülüf saçını,
O minicik yüreğini düşünüyorum.
Bildiğin tek Kürtçe cümle geliyor aklıma:
“ Ez buka Kurmancanım “
İçin için gülüyorum...
Uyumuşum, çok kısa bir süre,
Şimdi buradayım...
Anandan aldım haberi, yakalamışlar seni.
İçim buruk, yüreğim çok daha katı.
Üzülmedim diyemem, üzüldüm.
Ama, yanıp yıkılmadım...
Bilmem, biliyor musun?
Düşman zindanda yenilmez diye düşünme hiç,
Hatırla İbrahim’i,
Mehmet Zeki’yi,
Orhan’ı!
Daha kurumadı
Cihan’ımızın kanı
Haykır sancağımızdaki kızıl şiarı!
Açıktan olmasa bile,
İçten içe:
“Gerillalar Ölmez, Yaşasın Halk Savaşı!
“ Sana diyeceğim şu ki:
Sen olmasan da, olur.
Ama, Olmanı istiyorum Gulasor
26 Eylül 2008 Cuma
Yerine Sevemem
Gönlümde derman yok inan bi nefeslik
Ne bir avuntu nede biraz ümit
Ne yaptın bana, nedir bu sessizlik
İçimde bir şey acıyor sen gelince aklıma herşeyim
Yerine sevemem, yerine sevemem
Razıyım yapayanlız tükensin yıllarıM ama
Yerine sevemem, yerine sevemem
Olmuyor, denedim, yine de yerine sevemedim herşeyim
21 Eylül 2008 Pazar
Aile Şerefi - Yeşilçam
Münir Özkul (Rıza), Adile Naşit (Adile), Itır Esen (Zeynep), Mahmut Cevher (Selim), Mahmut Hekimoğlu (Hasan), Şevket Altuğ (Zihni), Ayşen Gruda (Ayşe)
17 Eylül 2008 Çarşamba
16 Eylül 2008 Salı
12 Eylül 2008 Cuma
Cırcır Böceği
11 Eylül 2008 Perşembe
OnİkiPunto
7 Eylül 2008 Pazar
6 Eylül 2008 Cumartesi
Hayat "BİTTİ" Yazmadan
2 Eylül 2008 Salı
Dinamo Mesken
Kaynak: Aktüel
Erkan Can, o dönem takımın maskotu. Amigoluk yapıyor. Tribünlerden aldığı ilhamla sahneye transfer olmuş. Takımın eski kalecisi Kamyon Vedat, “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” filminde Erkan Can’a oyuncu koçluğu da yapmış.
Devrimci Futbol Takımımız …
Türk futboluna siyasi müdahaleler yıllardan beri tartışma konusu… Ancak bugüne kadar bir kulübün kapatıldığına, üstelik “politik faaliyetler” gerekçesiyle kapatıldığına tanık olmamıştık. En azından tanık olmadığımızı düşünüyorduk. Ta ki Bursa’nın adından dolayı kapatılmış amatör futbol kulübü Dinamo Mesken’le tanışıncaya kadar. Dinamo Mesken ilk bakışta adından anlaşılacağı üzere “solcu” ve “yerli” olmanın bahtsızlığına kurban gitmiş ama aslında harcanmış bir kaderi var. Zira Dev - Genç’lilerle ülkücülerin birlikte oynayabileceği kadar siyasete uzak, delikanlıları “kör siyasetin tehlikelerinden” uzaklaştırma ülküsüne aracı olacak kadar da spora yakındı sadece. Ne var ki, büyük acılar ve travmalar yaşayan bir ülkenin yazgısından onlar da nasiplerini aldılar ve hala sindiremedikleri bir tarzda yargılanıp, “isminden dolayı kapatılmış ilk futbol kulübü” olarak, talihsiz isimlerini Türk futbol tarihine solgun harflerle yazdırdılar.
Ülkücü “Dinamolu”
80 döneminde Türkiye’nin biraz da mimlenmiş mahallelerine gözdağı vermek isteyenlerin hışmına uğrayan gençlerin hikâyesi bu. Kulüp yöneticileri bile 20 - 25 yaşlarında. Beraat eden takımdan kimse hapis cezası almadığı için belki şanslılar. Ancak bugün mahallede yaşayanlar dağılan takımlarını bir daha toparlayamadıkları İçin üzgün ve kapılarına mühür vurulduğu için hâlâ kızgınlar. Gerçekten de onlar kendilerini cezalandıran askeri yönetimin iddia ettiğinin tersine her ideolojiden insanla barışıktılar.
Kulübün eski oyuncularından olan ve 1993 -1995 yılları arasında MHP Yıldırım İlçe Başkanlığı da yapan Osman Yağcı’nın da dediği gibi “Tunç hocamız maçlardan önce soyunma odasında bizlere ‘Arkadaşlar Mesken’i mahcup etmeyelim, halkımıza saygılı olalım, milliyetçi olalım, futbolu izletelim’ derdi. Siyasi konuşmalar hiç olmadı. Sağcı olduğum için baskı olmadı. Futbola Mesken’de başladım, Mesken’de bıraktım. Anlayamıyorum. Sadece spor yapan bir kulübü kapatmanın ne anlamı var.” Ama Bursa’nın varoşlarında yaşama savaşı veren bu insanlar kesinlikle yanlış anlaşıldıklarını düşünmüyorlardı. Birileri onları işlerine geldiği gibi anlamışlardı. Onlar çağırmadan kendilerini bulduk ve olanları anlamak için her şeyin başladığı güne ve yere doğru yola koyulduk. Bugüne kadar açılmamış olan bu konuyu takımın amigosu Erkan Can’ın ve yargılanmış, işkence görmüş Dinamo Meskenli arkadaşlarının ağzından öğrenmeye çalıştık.
Mimli mahallenin dinamosu
Hikâye, o yılların fırtına gibi esen demir perde takımı Dinamo Kiev’in Bursaspor’la yaptığı maçlarla başlıyor. Hayatı paylaşarak yaşamayı şiar edinen muhit insanları için maçlar dönüm noktası olmuş. 1971′de memleket meselelerinin çözümlenmeye çalışıldığı mahalle kıraathanesinde büyük ağabeyler toplanır ve politika yerine spor yaparak Bursa’ya açılma kararı alınır. Kulübün adıysa kendiliğinden ortaya çıkmıştır, kâğıt üzerinde tescillenebildiği şekliyle Ertuğrulgazi Gençlik ve Spor Kulübü ve fakat taraftarlarının gönlündeki adıyla Dinamo Mesken…
Kulüpte siyasi faaliyet yapılmasına yönetim kurulu hiçbir zaman izin vermemiş. Ancak solculuklarından gelen dayanışma kültürüyle beklenmedik sonuçlar almaya başlayan takım “kurtarılmış mahallesi”nin adını duyurmaya başladıkça birileri için can sıkıcı olmaya başlamış. Bu baskılar askeri yönetimin Eylül 1981′de kulübü kapatmasıyla son buluyor. Kulübün kapatıldığı günü yaşayanlardan dönemin yöneticisi Ali Nihat Irkörücü, “Kapatılma gerekçeleri sudan gerekçelerdi” diyor ve şöyle devam ediyor: “Şöyle bir kılıf bulmuşlardı. O gün bir arkadaşımız emniyetten izinli olarak esnaftan her zamanki rutine uygun şekilde para toplamaya çıkmıştı. Güya haraç topladı ğımız yönünde İhbar alınmış. Arkadaşımızı polis gözetimine, nezarete almışlar. Kapatılmasaydı 7 - 8 tane profesyonel olabilecek oyuncumuz vardı. Örneğin Kamil Torun kurtuldu. Onu darbe öncesi bir takıma eşofman karşılığında sattık. Maddi durumumuz öyleydi. Kamil daha sonra Ankara Demİrspor formasıyla 2. ligde de oynadı. Gerçekten kulübün hiç yapmadığı bir şey varsa o da siyasetti. Yargılandık. Beraat ettik ama federe olma hakkımızı kaybettik. Masum olduğumuz halde itham edilmiş olmamız bile yeterli bir ceza. İçlerinden bir tek ben 1989 senesinden sonra yasal bir parti olan SHP’den siyasete atıldım. Bunda yaşadıklarımızın da payı var.” Irkörücü hala CHP Yıldırım Merkez İlçe Başkanlığı yapıyor.
Çok şeyler bağlanmış takıma, tabii en başta umut. Çok şeylerini kaybedenler olmuş takımı ayakta tutabilmek İçin. 1980′e kadar bile rahat edememişler. Onları sindirmek için karşı düşünceden insanlar yerleştirilmiş mahallelerine. 1976′da Kemalpaşaspor’la yapılan bir maçta “Moskova dışarı” sloganlarıyla ıslıklanmışlar. Eski yönetici Hasan Gürses, “Devamlı emniyet baskısı altındaydık. Haftada bir örgütlenme var mı diye kontrol yapılıyordu” diyor. “Büyük paralar harcadık. Babamın emekli parasının yarısını kulübe yatırdım. Kardeşimle kavga ettik. Kapatıldığı gün minibüs tutmak için toplanan paraları sayıyordum. Lokali bastılar. Masadaki paralarla birlikte her şeye el koydular.”"Hangi örgüttensin, silahlar nerede?”
Takım, deplasman masrafları için kapı, kapı para toplamak zorunda kalmış. Ancak bunu bir türlü anlatamamışlar. Tutuklanma gününü, “Paraları sayarken hepimizi siyasi şubeye götürdüler. İki gün boyunca dayak yedik, kapanış da öyle oldu” diyerek açıklıyor, Avanta Kemal. Bütün baskılara karşın, elbette ki bu kadarını beklemiyorlarmış. İşin garip tarafı bir süre kulübün yeniden açılabileceğine inanmışlar.Emniyetteki sorular hep ters köşeden. Cengiz’e yöneltilen soru “hangi örgüttensin sİlahları nerden temin ediyorsun?” Bugün o sorulara bir cevabı var Tunç hocanın: “Bize saldıran insanlardan daha milliyetçi insanları yetiştirdik biz. Erkan Can gibi birini çıkardık. Gözlerim yaşarıyor şimdi, o kulübü kapatmak devlete hiç yakışmazdı.”
Erkan Can, o dönem takımın maskotu. Amigoluk yapıyor. Tribünlerden aldığı ilhamla sahneye transfer olmuş. Takımın eski kalecisi Kamyon Vedat, “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” filminde Erkan Can’a oyuncu koçluğu da yapmış. Onu anlatırken “Kendisine amigo demezdi Erkan. Seyirci organizatörü derdi. Ne olduğunu anlayamadığımız marşlarla tribünü ateşlerdi. Rakip taraftarları şok ederdi” diyor. Takımla ilgili söylediği şeylerse diğerleriyle aynı: “Arkadaşlarımızın katiyen politik bir misyonu yoktu.”Formaya aşıktık biz O günlerden unutmak İstedikleri şeyler de var. Kahvehaneye huzursuzluk çöküyor. Takım kaptanı Fahrettin bu noktada yapıştırıyor cevabını “Siz yoksa devre arasında Çav Bella’yı mı okuduğumuzu sanmıştınız.” “Sahada kendini devrimci gibi mi hissediyordun, futbolcu gibi mi?” diye sorduğumuz 10 numara Arnavut Özcan’dan da bir şey çıkmayınca; takımın büyüklerinden Ertuğrul Kanşay karışıyor söze; “Bizim Dinamo’muz, yalnızca sahadaki dinamizmimizdi. Mesken, sol kesimin olduğu bir mahalleydi. Kapatma nedeni bu. Bilmem anlatabiliyor muyum?” Özcan Selamet takımın hücuma dönük orta saha oyuncusu, kaldığı yerden devam ediyor. “Formaya âşıktık biz. Forma almaya gücümüz, olmadığı için herkes fanilasıyla gelirdi. Arkalarına numara yapıştırırdık. Maçımız 11.00′deyken sabahın 05.00′İnde, karanlıkta kulüpte beklediğimizi biliyorum. Böyle bir ruhtu bizi birbirimize bağlayan”. Arnavut, bir süre daha oynadığından, futbolu Mesken’de bırakan arkadaşlarının psikolojisini en iyi anlatabilecek isim. Arkadaşlarının kaderini yorumlarken “Futbol bir tutku. Oynadığım için söylüyorum devam edememek çok acı. Ben, kulüp kapanmadan önce başka bir takıma geçtim, ordayken bile Meskenlilerle idmana çıkardım. Böyle bir ruhumuz vardı.” Özcan Selamet, bugün halâ “militan” değil ve Cavit Çağlar’ın mutemetlğini yapıyor.
Bahis “Ruh”tan açılınca konuşanların hevesi yükseliyor; başka kulüpten bonservisini cebinden ödeyerek gelen Bülent ve evliliğinin ikinci günü kupa maçına çıkan İbrahim Aksal gibi. “İkinci gün Tunç Hocam geldi, kupa maçımız var, gelirmisin, dedi. Tereddüt etmedim. Eşofmanlarımı giyindim, çıktım. 0 gün kupayı kazandık. Unutamıyorum. Çok farklı bir duyguydu”Top bir daha santraya dönemedi Duygulara hasımlık edenler, Dinamo’yla yetinmemişler. Semtin Dinamo türevi kurulan diğer takımları Ortabağlar ve Teleferik Kartalspor da aynı akıbeti yaşamış. Ortabağlar’ın yöneticisi berber Enver Ünal’ın yüzüne karşı, “Biz bu mahallenin siyasi kimliğini biliyoruz. Kulübü neden kapattığımızı da herkes bilsin” denilmiş .”Varsayımlar üzerinden hareket edenler, gelip şu insanlara bir baksa kendilerinden utanacak. Hepsi beraat etmiştir ve bugün Mesken’de İtibar görerek dolaşırlar.” Oyuncu olanlarının İçindeyse yargılanmış bir tek İsmail Güzeltürk bulunuyor. Sahadaki pozisyonu “sağ bek”. İronik bir rastlantı. Yaşananlardan çıkarılacak dersler basit. 1981′de başına büyük belalar almış küçük bir takım kapatılmadı. Hayatında hiç karakola gitmemiş olanlar kapatılma kararının ardından gözaltında işkence gördüler. Top bir daha santraya dönemedi. Kapatılmasa memlekete “zararı” ne olurdu bilinmez. Ancak kulüplerin günümüzde yetiştirdiği gençleri düşündüğümüzde söylenecekleri toparlıyor Kenan Demir “Gençlerimize borçluyuz. Yarım kalmış işlevimizi tamamlamalıyız. Türkiye bizden başka acılar da yaşadı. Ama kulübümüz bugün açık olsa ve Mesken’de yaşasaydı Ogün Samast katil değil, belki de o katile tavır koyan bir sporcu olabilirdi.”
Erkan Can’ la Söyleşi
80 döneminde gençlik yıllarınızın geçtiği Bursa’da siyasi gerekçelerle kapatılmış bir kulübünüzün olduğunu söylediniz. Nedir bu Dinamo? Bu bir espri miydi? Eğer doğruysa bu bir ilk. Neydi Mesken’in öyküsü?
80’li yıllar, amatör takımlar devri. 22 yaşındaydım. O zamanlar yeni yeni ucuz meskenler kuruluyordu Bursa’da. Top oynayacak yerimiz çoktu. Daha sonra mahallenin altına eğitim enstitüsü açılınca oradan öğrenci ağabeylerimiz geldi. Mahalleli de onlarla beraber kulüpte takılmaya başladı, solcu oldu. Kulüp orada doğdu. Takımın adını Dinamo Mesken koydular. Daha sonra futbol falan bitti. Kimse arkasını sormadı, açılmadı.
Sizin o yıllarda kalecilik de yaptığınız söyleniyor. Kaleci, argoda parasız anlamında kullanılır. Nasılsın diye sorduklarında “Schumacher gibiyim” diyormussunuz. Ama sanırım siz takımın amigosuydunuz…
Kalecilik yapmadım. O benim jargonum. Nasılsın diyorlar, kaleciyim diyorum. Bekliyoruz, para yok, pul yok, kaleci durumu da oradan gelir. O benim otuz yıldır söylediğim bir durumdur yani. Amigoluk yaptım tabii ki.
Nasıl bağırttırıyordunuz tribünleri?
Dinamo’nun gençleri, bir elinde şişe, saatlerce neşe! Dinamo’nun gençleri birçok menekşe!
Mahalle benimsiyor muydu Dinamo Mesken’i?
Tabi canım, gurur duyardık! Tomas Orhanlar, Yakalı Mehmetler, Komando Mustafalar, Avanta Kemaller, Ertuğrul Kanşay. Bu abiler bilirler bunları.
Sizin de lakabınız var mıydı?
Sarı! Benim lakabım san’dır. Adımı bilmem. Eskiden daha da sarıydım, sapsarıydım. Kill Bill!
Peki derdiniz neydi, mahalleyi Moskova’ya bağlamak gibi bir niyetiniz mi vardı?
(Gülüşmeler) Yoo… Zaten solcu bir mahallede büyüdüğümüz için takımın adı da böyle olacaktı. Çok normaldi bu.
Anladığım kadarıyla darbe öncesi mahalleler kendi kulüplerini kalkındırabiliyordu ama sonra her şey için para gerekti. Bu arada o yardımlaşma durumu da darbeyle birlikte gitti.
Evet, başka bir şeyler lazımdı, yetmedi. “Satıyorlar oğlum” diyor, Rafet El Roman’ın filmde oynadığı karakter. Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, her şeyi anlatıyor bence. Zaten hikâyesi de Akyazı Akınspor’dur. Bİz onu Bursa hikayeleriyle harmanladık. Bursa’da çekildi film.Bursa’nın spor camiasının eskilerinden birkaç kişiyi aradık. Dinamo Mesken’in varlığıyla ilgili sorular sorduk.
Sağ cenahın eskilerinden biri sizin bunu abarttığınızı…
Sağdan yürüsün, saçak altından, cüzdan bulur belki!
Hayat futbola fena halde benzer diye bir sloganı var filmin. Dinamo Mesken’in hikâyesine baktığımızda görüyoruz, futbol da siyasete benziyor. Şu anda da Çarşı grubunun müdavimi olduğu bir mekândayız. Futbolu ve siyaseti birlikte nasıl yorumluyorsunuz?
Stratejidir. Programdır; koçluk işidir, kafana göre oynayamazsın. Futbolun da hayatın içindeki gibi bir ahlakı var. Tek başına yapılabilen bir şey değildir. “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” Hayatı sürdürebilmek için dört doğru pas yüzde 90 goldür. Siyasette de böyle. Çarşı’yı da seviyorum tabi. İyi bir tribünü var.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’da siz kaleci Torba Suat’ı canlandırdınız. Karakterin sizin üzerinize yazıldığı söylenir. Dinamo Mesken’den esinlenildi mi filmde?
Yok, ama bunları anlatmıştım, etkisi olmuştur yani.
Alıntıdır. Beleştepe saolsun